"Futbol Asla Sadece Futbol Değildir'"

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
25 Eylül 2024 Çarşamba
Çok yıllar önceydi. Futbola olan ilgimin tutku seviyesine dönüştüğü zamanlarda, tuttuğum takımın sürekli şampiyonluklar kazandığı yılların birindeydi.

Şampiyonluğumuzu ilan ettiğimiz bir maçın akabinde, arkadaşımın üstü açık arabasıyla ellerde bayraklarla dolaştığımız bir günde geçmememiz gerektiğini sonradan idrak ettiğimiz bir yerde, duran trafikten de yararlanarak bir kısım ’rakip takım taraftarın’, büyük bir nefret ve zorbalıkla kollarımıza da vurarak ellerimizdeki salladığımız bayrakları alıp yerlerde parçalamasına şok içinde şahit olurken, o günden sonra futbola ait safiyane duygularımın sona erdiğini hatırlıyorum. Bu nefretin ardında yatan psikolojik veya sosyolojik veya ekonomik gerçeklerin tezahürünün bizatihi yaşanmışlığıyla, futbolun sadece bir oyun olmadığı gerçeğini öğretmişti, çok da benzerlerinin olduğu o talihsiz olay.

Yıllar sonra ise, 1994’te ABD’deki Dünya Futbol Şampiyonası’nda Kolombiyalı savunma oyuncusu Andres Escobar’ın, turnuvadaki bir maçta kendi kalesine gol atıp, ülkesine döndükten sonra bir barda üç kişi tarafından saldırıya uğrayarak öldürülmesinin, futbolun başka bir tarafını da gösterdiğini de hatırlıyorum.

***

Ünlü İngiliz yazar Simon Kuper yıllar boyu, futbolun önemli bir yer tuttuğu dünya ülkelerini gezerek, tutkudan endüstrileşmeye dönüşen ve aynı zamanda yaşamla iç içe olan futbolun siyasi, ekonomik, kültürel ve tarihsel boyutlarını gözlemleyerek bir kitap yazmış ve tüm dünyada okunan bir esere imza atmıştı. Kitabın ismi ‘Football against the enemy ’ ama bunun Türkçeye çevirisi çok daha anlamlı bir ifade içeriyordu: ‘Futbol asla sadece futbol değildir’.

Kuper eserinde, farklı ülkelerde futbol atmosferlerini analiz ederek, oradaki sosyal, siyasi ve ekonomik şartların ve komşu ülkelerle olan gerginliklerin futbolu nasıl etkilediğini yerel hikâyeler aracılığı ile okuyucuya anlatmak istemişti.

Eser; bir oyunun ötesinde, futbola gerçekleri temel alarak farklı anlamlar yükleyen tarihi bir kitap olarak anılıyor bugün bile…

Bu bağlamda ünlü Brezilyalı futbolcu Ronaldinho’nun sözünü aktarmakta fayda var:

Hayatın ne olduğunu ayağımdaki top sayesinde öğrendim.’

Arjantin’in efsane futbolcusu Maradona’nın sözü de kayda değer:

Futbol, hayat gibi iniş çıkışlarla dolu ama en önemlisi ilerlemeye devam etmek ve asla pes etmemektir."

Maradona’nın 1986 dünya kupasında İngiltere’ye eliyle attığı golü hakem görememiş ve gol geçerli sayılmıştı. Şampiyon oldukları maçtan sonra verdiği röportajda eliyle attığı gol hatırlatılınca futbola dinsel bir boyut getirerek, ‘o benim değil, Tanrı’nın eliydi’ diyecek kadar futbolu farklı yerlere sürüklemek istemişti.

Portekiz’in bir zamanlarının ünlü diktatörü Salazar, rejimini meşrulaştırmak için kendi deyimiyle 3 F’e güvenmişti. Bunlar; Futbol, Fado (Portekiz yerel müziği) ve Fatima (Katoliklerin hac bölgesi) idi. Salazar; futbol, müzik ve din ile halkını uyuşturmayı ve böylelikle iktidarını tam 36 sene boyunca pekiştirmeyi bu formülle sağlamıştı…

***

Geçtiğimiz pazar günü Türk futbolunun en önemli derbi maçı için Kadıköy’deydim. Hem maçı seyretmek hem de maç öncesi stat ve çevresi olan Kalamış ve Fenerbahçe bölgelerindeki sokaklardaki ve lokantalardaki seyircileri gözlemlemek için oradaydım.

Yıllar geçmiş olmasına rağmen futbola olan tutkunun daha da koyulaştığını görmek önemliydi. Bu seviyedeki bir tutkunun görsel ve yazılı medya ve son olarak da, çok daha gücü olan sosyal medya tarafından pompalandığını düşünmenin pek de yanlış olmayacağı aşikar. Zira çok geniş kitleleri ilgilendiren futboldan nemalanmak ve kendileri için ekonomik kazançlar sağlamak isteyenlerin bilinçli radikal söylemleri ve tuttukları takımlar ve rakipleri hakkındaki söylemleri taraftarı daha da sertleşmeye ittiği görülüyor. Bunun da maç öncesi cadde ve sokaklarda olsun, stat içinde maç esnasında olsun sinkaflı küfürlerle hele kutsal varlık olan ‘anneler’ üzerinden tezahür etmesi utanç verici olsa gerek. Stat hoparlörlerinden ise rakip takıma benzer kötü sözleri söyletmeye çanak tutacak popüler şarkıları çalıp kimi yerinde sesini kısıp taraftarın o sözleri söylemesini sağlamak ise başka bir utanç kaynağı olsa gerek.  Pek tabii ki bu tür uygulamalar Türkiye’nin her stadında fazlasıyla yapılmakta maalesef.

Seyircinin küfür etmesi birçok sosyal ve kültürel faktöre bağlanabilir ama bu, kendilerinin farklı oldukları ve futbolu etik değerleri üzerinden konuşmak iddiasında olanların yapmaması gereken bir uygulama olarak görülmeli. Rakip takımın antrenörünün yaptığı çirkin bir yanlışa, benzer ifadeler yani küfürlerle seyirci vasıtasıyla cevap vermek Türkiye’nin en büyük kulüplerinden birine yakışmamalı. O yanlış çok daha vurucu bir yöntemle hatırlatılabilirdi pekâlâ da…

Futbolun hayatımızın önemli bir bölümünü kapsadığından acilen rasyonel, etik ve de küfürden arınmış bir davranış şekline ihtiyaç var. Ancak, bunun günlük hayatımızda olağanlaşmış küfürlü söylemler gerçeğiyle ve sosyal medyada bile küfürden geçilmediği bir dönemde nasıl olacak, pek bilinemez.

Ancak kulüplerin bu soruna artık önayak olması gerekiyor. Dünyanın hiçbir futbol ülkesinde bu derece yoğun küfürlere rastlanmıyor. Bizde futbol oyun olmaktan çıkarken, rekabet harp alanlarındaki ölümcül mücadelelere dönüşmüş durumda. Kazanmak için, karşındakini aşağılamak için her yol mubah görülmekte.

 ***

Türkiye’de televizyondaki dizilerin kadınları, futbolun da erkekleri uyuşturarak kimi bireysel ve de toplumsal sorunların unutulmasını sağladıkları söylenir.

Evet, futbol, Kuper’in dediği gibi asla sadece futbol değil artık. Uyuşturmak bir yana, egoların çarpıştığı, makyavelizmin tavan yaptığı, başarı ve ekonomik rant için çetin ama kimi yerde bel altı savaşların verildiği bir dünya sahnesine dönüşmüş durumda, hayatın kendisi gibi.

Futbolu yönetenler futboldan daha çok ekonomik fayda yaratmak için gelirleri yüksek olsa da futbolcuları sürekli yeni turnuvalar yaratarak sömürüyor. Ünlü antrenör Mourinho’nun deyimiyle futbolda her şey ‘’para , para ve para’ olmuş durumda.

İnsan ister istemez ünlü besteci Shostakovich’in sözüne takılıyor:

‘Futbol yığınların balesidir’.

Keşke sadece öyle olsaydı…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün