Zor bir tekerleme gibi görünen bu başlık Zulu lisanında “bir insan ancak başka bir insan üzerinden insandır” anlamına geliyor. Güney Afrika’da yaygın olduğu belirtilen bir yaşam felsefesi. Bantu dillerinin bazılarında bu felsefe Ubuntu olarak da geçiyor. İngilizcesi: “A person is a person through other people”. Bu felsefe, insanoğlunun tek başına insan olmadığı, her insanın ancak diğer insan(lar) sayesinde var olduğu ve insanlığını yaşayabildiği, dolayısıyla insan olmanın yolunun diğer insanlarla yardımlaşmaktan, bir arada olmaktan, onları kapsamaktan, onlarla bir aile, bir toplum olmaktan geçtiğini anlatıyor. İnsanlık olarak, hem birbirimizle hem de üzerinde yaşadığımız gezegenle ve diğer canlılarla karşılıklı ve sürekli bir etkileşim içinde olduğumuzu vurguluyor.
Ubuntu bir farkındalık hali: “Ben senin sayende insanım; insan olmamı senin varlığına borçluyum”. Descartes “düşünüyorum, öyleyse varım” demişti. Ubuntu’ya göre düşünmek yetmiyor; var olduğunu iddia edebilmen için karşındakini de kapsayabiliyor olman gerekiyor. “Sen varsan ancak, ben de varım”.
Ubuntu felsefesi bugün Batı kültürünün temelinde yer alan bireysellik (individuality) ve bireyselcilik (individualism) kavramlarına şöyle bakıyor: “Evet, bireyiz ama bireyselci değiliz”. Hepimiz birey olarak özgün insanlarız ama insan olarak toplumun diğer fertlerine karşı sorumluluklarımız var. Bir network gibi. Bütün olmak her bir ögenin katılımı gerekiyor.
Güney Afrika’nın apartheid rejiminden kurtulması için çalışmaları 1984 senesinde Nobel Ödülü’ne layık görülen Rahip Desmond Tutu Ubuntu’dan bahsederken şöyle diyor: “Tek başına bir insandan söz etmek mümkün değil. Kendi kendine yeten bir insan, olsa olsa insanın bir alt modelidir. Benim ben olabilmem için sana ihtiyacım var.”
Peki durup dururken buraya nasıl geldim? Kafama taş mı düştü? Hayır, merak etmiştim. Son iki haftada Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda birçok devlet lideri konuşmalar yaptı. Neler dediler? Basın bunların bir kısmını öne çıkardı ama birçok liderin konuşması pek ilgi görmedi. Haberlere yansıyan kısımları liderlerin iç politikada prim yapacak mesajlarından ibaret idi. Belki de haber niteliğini fazla taşımadığından, bence toplantıların en güzel kısmı es geçildi.
BM Genel Kurulu’nun en güzel kısmı “Summit of the Future - Our Common Agenda / Gelecek Zirvesi-Ortak Gündemimiz” adlı zirvede gerçekleşti. Her ırktan, her yaştan ve bambaşka kültürlerden gelen 7000 kişi iki gün boyunca, 150 değişik panelde küresel sorunlara çözüm aradılar ve bir sonuç belgesi ürettiler (‘Pact for the Future’). Bu belgede beş ana başlık vardı: 1) Sürdürülebilir gelişme; 2) Barış ve güvenlik; 3) Bilim ve teknoloji; 4) Gençlik ve gelecek nesiller; ve 5) IMF ve Dünya Bankası gibi küresel finans aktörlerinin daha iyi yönetişimi. Ortak gündemde öngörülen hedefler doğrultusunda 56 değişik aksiyon belirlendi. Bunların arasında yapay zekayı kontrol altına almak ve gençlerin uluslararası toplumda alınan kararlara daha fazla katılımını sağlamak gibi aksiyon hedefleri de bulunuyor. İlgi duyarsanız BM sitesinden (un.org) 66 sayfalık belgeye ulaşabilirsiniz.
Kanaatimce, Gelecek Mutabakatı Belgesi’nin 22 Eylül 2024’te yapılan sunumunda konuşmacılar arasında en güzel hitabeti Barbados Başbakanı Mia Mottley gerçekleştirdi: “Biz biriz. Aynı gezegeni paylaşıyoruz. Ortak umutlarımız ve ortak menfaatlerimiz doğrultusunda ortak geleceğimizi hazırlamak için çalışıyoruz” diye başladı konuşmasına ve Ubuntu felsefesinden alıntılar yaparak dinleyenlere ilham verdi. ‘Reset’ kelimesini çok kullandı. Durduralım, başa alalım. Daha fazla vakit kaybetmeyelim. Daha fazla sevgi, daha az kin ve nefret. “Bizden önce gelenler köleliği bitirdiler, savaşları sonlandırdılar; borç krizlerini, hatta Güney Afrika’daki apartheid rejimini dahi bitirdiler. Kadın eşitliğinde inanılmaz yol kat ettiler. Biz neden bugün önümüzde duran krizleri bitiremeyelim? Eğer bugün önümüzdeki varoluşsal tehditleri aşabilecek isek, II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan düzeni değiştirmeye hazır olmamız ve yönetenler ile yönetilenler arasındaki güven krizini çözmemiz gerekir,” dedi. Daha kapsayıcı bir sisteme geçmeliyiz, başka seçeneğimiz yok, diyerek vurgu yaptı. “Yapabiliriz” dedi ve tekrar etti: “Benim refahım, benim huzurum, seninkine bağlı. Bizim ortak refah ve huzurumuz, üzerinde yaşadığımız gezegende hayatın sürdürülebilirliğine bağlı.”
Savaşlara da değindi Başbakan Mottley. “Sosyal medya ve TV sayesinde yatak odalarından dahi izlenebilen bu savaşlar gelişmeye, eşitliğe gidecek çalışmalarda kullanabileceğimiz oksijeni vakumlamaktadır,” dedi. Temel sebeplere inmezsek çözemeyiz. Bunlara seyirci kalmamak Birleşmiş Milletler’in görevidir, diye ekledi. “Biz, Karayiplerde küçük bir ada olarak, Ortadoğu’daki savaşlardan etkilenmesek de, son yıllarda giderek arttığına şahit olduğumuz saldırı silahlarının serbestçe satılabiliyor olmasından çok muzdaribiz,” dedi. Bizde de halkımızın artan silahlanma eğilimi üzerinde durulması gereken bir konu.
2022’de TIME Dergisi tarafından seçilen dünyanın en etkili ilk 100 kişisi arasında yer alan Mia Mottley’in ilham veren konuşmasını Ubuntu felsefesi perspektifinden dinlediğinizde insanlık adına daha umutlu olabiliyorsunuz. Tesadüf müdür bilmem, Mia Mottley’in ‘reset’ yani, yeni bir başlangıç yapma ihtiyacına dair sözleri bu hafta kutlanan Roş Aşana bayramının her sene yenilenme mesajı ile güzel örtüşüyor. Ben de bu vesile ile konuşması ile ilgili izlenimimi sizlerle paylaşmak istedim.