İran ve İsrail'in sınır komşusu olmamaları ve tarih boyunca, Yahudileri Babil esaretinden kurtardıkları Milattan Önce 537 yılından beri aralarında iyi ilişkiler olmasına rağmen, 1979 İran Devrimi’nden sonra bu ilişkilerin köklü bir şekilde değiştiği bir sır değil.
Bu düşmanlığın her nedense yeterince vurgulanmayan daha derindeki nedenlerini özetlemeye çalışalım.
Bölgesel Hegemonya ve İran Yayılmacılığı
1979 Devrimi ertesinde İran İslam Cumhuriyeti’nin dış politikası, Ortadoğu’da bölgesel bir güç olmaya endekslidir. İran, kendisini İslam dünyasının lideri olarak görmekte ve Batı’nın, özellikle ABD’nin, bölgedeki etkisine karşı koyan bir güç olarak takdim etmekte; ABD ile güçlü bağları ve İbrahim Anlaşmaları gibi bölgesel ittifakları olan İsrail’i genişlemeci hedeflerine büyük bir engel olarak görmektedir.
İran, yıllardır bölge üzerindeki etkisini Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta milisler, Yemen'de Husiler ve Suriye'de Esad rejimi gibi vekil güçler aracılığıyla artırmaya çalışmaktadır.
İran, fiilen uydulaştırdığı Irak, Suriye ve Lübnan üzerinden bölgede gemisi olmayan bir Akdeniz gücüne dönüşmüş durumdadır. Yemen'deki Husiler de İran’ın mezkûr devletler üzerinden İsrail'in kuzeyinde oluşturduğu kıskacın güneyini oluşturmaktadır.
Kültürel ve Dini Etki
İran, kendisini sadece bölgesel bir güç değil, aynı zamanda Şii İslam’ın öncüsü olarak da konumlandırmakta.
İran; Suudi Arabistan, Yemen, Irak ve Bahreyn’deki Şii nüfus üzerinden bu ülkelerin iç barışını tehdit etmekte; Özellikle, ilaveten, Sünni İhvan hareketinden rejimlerine tehdit algılayan Körfez petrol monarşileri için de askerî bir tehlike arz etmektedir.
İran, bölgedeki siyasi hakimiyet arzusunu İsrail karşıtı dinsel söylemiyle perdelemektedir. Bu duruşu, İran'ın hem Şii hem de Sünni halklar nezdindeki prestijini artırmaktadır.
İsrail’in ABD Müttefiki Olarak Konumu
ABD’deki Demokrat yönetimlerin İran’ı yatıştırma siyasetlerine rağmen İsrail, İran rejimi tarafından ABD’nin Ortadoğu’daki ileri karakolu olarak görülmekte ve bölgesel hedeflerine karşı stratejik bir tehdit olarak algılanmaktadır. İsrail’in askeri kapasitesi, istihbarat yetenekleri ve ABD ile yakın ilişkileri, İran'ın bölgesel planlarını engeller niteliktedir. Örneğin, İran’ın nükleer faaliyetleri, İsrail tarafından izlenmekte ve çeşitli operasyonlara hedef olmaktadır.
İdeolojik Rekabet
İran, Filistin mücadelesini savunarak Arap dünyasında prestij kazanmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, Şii İran, Sünni Filistin direniş hareketi Hamas’a destek vererek kendisini Filistin davasının koruyucusu olarak göstermekte ve Arap dünyasındaki halklara doğrudan hitap ederek özellikle İsrail ile normalleşen Sünni devletlerle rekabet etmektedir.
Filistin meselesi, İran iç politikasında da kullanışlı bir araçtır. İran rejimi, kendisini Filistin haklarının savunucusu olarak lanse ederek ekonomik sorunlar ve reform taleplerinden kaynaklanan iç sıkıntıların üzerini örtebilmektedir.
Devrimci İslamcılık
İran'ın hedefleri, sadece askeri veya siyasi hakimiyetle sınırlı kalmayıp, devrimci İslamcılığı yayma amacını da kapsamaktadır. Bu bağlamda, İsrail, kültürel ve ideolojik bir düşman olarak da görülmektedir. İran, devrimci bir İslami yönetim biçimini savunurken, İsrail’in varlığı, demokratik, hukuka saygılı ve Batı yanlısı bir devlet olarak bu vizyonun tam zıddını temsil etmektedir. Bu nedenle İsrail, İran’ın kültürel ve ideolojik nüfuz çabalarına da engel teşkil eden bir rakip olarak algılanmaktadır.
Özetle
Din eksenli söylemler İran rejiminin İsrail karşıtlığında önemli bir rol oynasa da, düşmanlığın altında yatan nedenler büyük ölçüde jeopolitik ve stratejik mahiyettedir. İsrail, İran’ın bölgesel hegemonya hedeflerine, ABD etkisine karşı çıkma arzusuna, İslam dünyasındaki liderlik mücadelesine ve kültürel-ideolojik nüfuzunu genişletme çabalarına bir engel teşkil etmekte ve bunlar İran’ın İsrail karşıtlığını pekiştiren faktörler olarak öne çıkmaktadır.