Kara sonbahar

Selin BARLAS Köşe Yazısı
9 Ekim 2024 Çarşamba

Gündemin korkunç olmasından dolayı çok gergin ve doluyum…

Güneşli bir sonbahar değil bu kapkara bir sonbahar.

İktidar sesimizi duymuyor…

Belki de duymak istemiyor…

Ana muhalefet partisi böyle bir zamandan geçerken bu “sevimli” tavrıyla midemi kaldırıyor…

Muhalefet olduklarını unutmuş gibiler…

Ülkede biri çıksın kadın hakları, hayvan hakları ve çocuklar için iki kelam ediversin! Yok!

Komşularımız malûm…

Üçüncü dünya savaşı çıkacak gibi ‘ilginç tespitler’ yapan bir gürûh var onlara da hayret ederek bakıyorum.

On binlerce insan öldürülüyor ve herkes bunu normalleştirmiş bir şekilde futbol takımı tutar gibi taraf tutuyor.

Tek kelimeyle herkes iğrenç…

Okumuşu okumamışı kadar faşist ve prensipsiz!

Ortadoğu’daki yaşanan kabusa izin veren sesini çıkarmayan tüm taraflar benim gözümde bir!

Kimse kimseden daha masum değil…

Yazacağım şeylerin normalde otosansürden geçirdiğim halde bu aralar kendimde böyle bir beceri görmüyorum…

Ondan canım dedeme sığınıyorum…

Biraz geçmişe bakıp belki bugünlere bir anlam veririz diye ümit ediyorum…

***

Ekim ayı bana hep dedemi hatırlatır…

İnandığı şeyler uğruna işinden, sağlığından hatta canından oldu…

Ama bana miras olarak müthiş bir baba bıraktı…

Babamda dedemi gördüğümü hissediyorum…

Kimseden korkmadan fikrini açıkça söyleyen, daima medeniyetten yana, umut dolu ama gerçekçi babam Selim Barlas için dedem Cemil Sait Barlas’ın 60. ölüm yıldönümü anısına 23 Eylül 1951’de kendi gazetesi Pazar Postası’ndaki baş yazısını paylaşmak istedim…

Aslan gibi korkusuz ve özgür kızlar yetiştiren tüm (dedem ve babam gibi) babalara teşekkürlerimle…

 

              Atlantik Paktına girmemiz

Atlantik Paktına alınmamız nihayet tahakkuk etti.

Kuzey devletlerinin pakta alınmamıza karşı olan muhalefeti bertaraf edilmiş oluyor. Malûm olduğu üzere Atlantik paktının meydana gelmesinden bilhassa İtalya’nın buna alınmasından sonra Türkiye ve Yunanistan’ın buna dahil olması bir zarûret halini almıştı. Gerek Cumhuriyet Halk Partisi gerek Demokrat Parti hükûmetleri bu hususta lazım gelen her çareye başvurdular.

Atlantik Paktının ehemmiyeti iki bakımdandı:

  1. 1.  Amerika Devleti bir harp vukuu halinde bu Pakta dahil devletlere hemen fiili yardımda bulunmayı taahhüt ediyordu.
  2. 2.  Bu Pakt yirmi sene müddetle devam eden bir ittifak anlaşmasıdır.

Türkiye ve Yunanistan’ın Atlantik Paktından ayrı olarak Amerika ile askeri bir anlaşma yapması zaman zaman ileri sürülmüştür. Fakat böyle bir anlaşma Amerika Devleti bakımından ayrı bir kanun mevzuu, binaenaleyh yeni bir iç politika mücadele zemini olacaktı. Halbuki Atlantik Paktı dolaysıyla Amerika meclisinden umumî mahiyette bir kanun çıkmış olduğundan yeni bir münakaşaya meydan kalmayacaktı. Bundan başka Atlantik Paktının mekanizması işlemeye başlamış, Avrupa ordularına Başkumandan tayin edilmiş, Genel kurmay teşkilatı faaliyete geçmişti…

Ne de olsa ittifaka dahil devletler yirmi sene müddetle Amerika’nın yardımına mazhar olmaktadır.

İşte bu sebeplerdir ki Atlantik Paktına Türkiye’nin girmesi Türk milleti için bir muvaffakiyettir. Ancak bu ittifakın ifade ettiği mânâ da harp tehlikesinin uzaklaşmadığıdır. Esasen Amerika bu manzume dışında İspanya ve Yugoslavya ile ayrı ayrı anlaşmalara girmeye çalışması da büyük tehlikenin geçmediğini, Moskova’nın zayıf bulacağı herhangi bir noktadan Avrupa’ya saldırmak isteyeceği ifade etmektir.

Amerika dış politikada realist bir hareket hattı takip etmektedir. Başka bir rejime sahip olan Franko’ya yapmak teklifinde bulunduğu para yardımı diğer Avrupa devletlerinin iç bünyesindeki zaafları dolaysıyla vaki gediği kapamak içindir. İran dönüşünde Truman’ın şahsi mümessili Hariman’ı Yugoslavya’nın komünist lideri Tito’ya göndermesi Batı Avrupa’yı emniyet altına almak için her çareye başvurduğunu göstermektedir.

Türkiye ve Yunanistan’ın Atlantik Paktına alınmasında Amerika’nın müessir olduğuna şüphe yoktur. Şimal Avrupa devletlerinin dar bir görüşle Atlantik Paktına alınmamızı istemeyişleri muhakkak ki Amerika’nın tazyiki ile bertaraf edilmiştir.

Türk milleti müteşekkirdir, ancak Amerika’nın bu hareketinde kendi menfaati noktasından da gayet realist hareket ettiği meydandadır. Çünkü Yakın Şark’ın tek müstekâr kalesi Türkiye’dir! Türkiye’nin Atlantik Paktına girmesi bizim için olduğu kadar pakta dahil bütün devletler için de faydalıdır. Türkiye bu ittifaka bir yük değil, bir kuvvet olarak dahil olmaktadır.

Temenni edelim ki Atlantik Paktı harp için kullanılacak bir vasıta değil, sulhu koruyucu bir teminat olsun! 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün