Kadına şiddete hayır!

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı Sesli Dinle
9 Ekim 2024 Çarşamba
Ünlü yapay zeka programına geçenlerde şu soruyu sormuştum:

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasının ne gibi zararları olabilir?

Cevap beş şıklıydı. İkisi şöyleydi:

İlki, Kadına Yönelik Şiddetin Artması: Sözleşme, kadınların şiddete karşı korunmasını amaçlıyor. Çıkılması, bu konuda devletin sorumluluklarının azalması olarak algılanabilir ve şiddet vakalarının artmasına neden olabilir” idi.

İkincisi ise şöyleydi: “Hukuki Güvencelerin Zayıflaması: Sözleşme, kadınlar ve aile içi şiddet mağdurlarına yönelik önemli hukuki korumalar sağlıyor. Çıkış, bu korumaların zayıflamasına ve mağdurların adalet arayışında zorlanmasına yol açabilir.”

Yapay zekaya güvenin veya güvenmeyin ama cevabı, son zamanlarda kadınlara karşı korkunçlaşan ve giderek şiddeti artan vakaları gördüğümüzde son derece mantıklıydı.

2014’te İstanbul’da imzalanan anlaşmadan Türkiye 2021’de anlaşılması güç gerekçelerle çıkmıştı. Oysaki anlaşma, kadına yönelik ev içi şiddet başta olmak üzere her türlü şiddetin önlenmesini, şiddete uğrayanların korunmasını, suçların cezalandırılmasını, kadına karşı şiddetin önlenmesi ve mücadelesinde tüm imzacı ülkelerin iş birliği içinde çalışmasını ve ilgili politikaların hayata geçirilmesini gerektiren bir sözleşmeyi kapsıyordu.

Ve biz böyle bir anlaşmadan çıktık maalesef…

***

Diyarbakır’da 8 yaşında öldürülen küçük kızın katilinin olaydan iki ay geçmesine rağmen hala bulunamamış olmanın şaşkınlığı ve bir o kadar kızgınlığını yaşarken son günlerde gördüğümüz ve kadınları vahşice öldürmeyi de içeren olayların şokunu üstümüzden atmaya çalışıyoruz. Potansiyel katil adaylarının ve tecavüzcülerin, sabıkalı olmalarına rağmen bu derece serbestçe ve hiç çekinmeden iğrenç olayların içinde olmaları elbette irdelenmesi gereken bir yönetim ve hukuk boşluğu ile açıklanabilir. Ancak kadına şiddet olgusu Türkiye’de yeni değil, sadece sayıları artmış, işleniş biçimleri akla hayale gelmeyecek kadar olağandışı olmuş durumda.

Türkiye kadına şiddet konusunda OECD ülkeleri arasında birinci durumda. Kadınların hayatlarında bir şekilde şiddet görme oranı toplam kadın nüfusunun yüzde 38’ini oluşturuyor. Diğer bir deyişle, her on kadından dördü hayatlarında bir şekilde şiddete maruz kalıyor. Buna göre çocuk yaşta evlenenler, cinsel, fiziki ve duygusal şiddete uğrarken, çocukluğunda cinsel şiddete maruz kalanların sayısı yüzde 9 gibi görece çok büyük bir sayıya ulaşıyor.

Boşanmış veya ayrı yaşayan kadınların yüzde 79’u ise fiziksel şiddete maruz kalmış durumda.

Erkek egemen bir toplumda bu rakamlar dünya ortalamasının üstünde seyrediyor.

Muhafazakar bir hayat bakışı ile aile kavramının ve anlamının yüceltildiği bir coğrafyada ailenin en önemli unsuru olan veya olacak kadının bu derece büyük bir şiddete maruz kalması ve üstelik bunu kısmen de önleyebilecek bir sözleşmeden ülke olarak çekilinmesi trajedinin bizatihi kendisidir.

Türk kadını Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde birçok dünya ülkelerinde o dönemde henüz var olmayan haklara daha 1920’lerden itibaren sahip olmuş ve 1924-1934 yılları arasında peyderpey çıkarılan yasalarla şahit olmaktan tutun seçimlerde aday olmaya kadar bir dizi kamusal alanda erkekle eşit haklara kavuşmuştu.

Günümüzde ise ona karşı yapılan şiddette dünya liderleri arasında olmamız, tarihsel süreç içinde kadının özgür kişiliğini kabullenmemiz noktasında sorunlu olduğumuzu gösteriyor.

Kadının eğitiminden tutun da iş yerlerinde çalışmasına kadar hala sıkıntılarımız olduğu bir gerçek. Bu bağlamda kadına yapılan baskılar zamanla duygusal baskıdan çıkıp fiziksel şiddete dönüşüyor. Kadının toplumsal ilişkilerde erkeğin yanında değil de arkasında olması gibi köhneleşmiş denilebilecek bir bakış açısı her türlü şiddetin kapılarını açıyor. Erkek egemen dünyada erkeklerin kadına bakış açılarındaki sağlıksızlık en ufak bir öfke patlamasında kadına karşı şiddete dönüşmekte.

İşte bu yüzden kadının haklarını koruyabilecek ve eril dünyanın şiddetine yaptırım uygulayabilecek İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmamızın, Türk kadınının özgürlüğü ve sağlıklı yaşamı açısından anlamsız ve talihsiz bir karar olduğu ileri sürülebilir.

***

Kadınların kendi bedenleriyle alakalı alacağı kararlara karışmak da şiddetin bir başka biçimi olarak değerlendirilmeli.

Örneğin kürtaj konusunda dünyanın muhafazakar coğrafyalarında bu konu hep gündemde olmuştur. Bu mesele bugünlerde ABD’de de gündemi bir hayli meşgul etmekte. Muhafazakar hakimlerin çoğunlukta olduğu ABD Yüksek Mahkemesinde kürtajın yasaklanması geçen sene ilk kez gündeme gelmiş ve istisnalar dışında tüm ülkede serbest olan kürtajın yasaklanması eyalet yönetimlerinin kararına bırakılması ile kürtaj karşıtları olan dindar ve muhafazakar kesim önemli ve tarihi bir kazanım elde etmişti. Ancak kadınların özgürlüğüne darbe indiren bu kararın kimi eyaletlerde süratle uygulanması ile birlikte o bölgenin kadınları büyük tepki vermişti. Bu nedenle Kasım’daki Başkanlık seçimlerinde kürtaj meselesi seçimleri kazanmak için önemli bir etken hale gelince Donald Trump tabanının tepkisine rağmen bu konuda yumuşama sinyalleri vermiş durumda. Eşi Melania Trump yakında çıkaracağı bir kitabında muhafazakarları kızdırmak pahasına şöyle demiş:

Bir kadının bireysel özgürlüğüne ilişkin temel hakkı, dilerse ona gebeliğini sonlandırma yetkisi verir.” Bu sözleri geçenlerde sosyal medya aracılığı ile de şöyle formüle etmiş:

Bireysel özgürlük, benim koruduğum temel bir ilkedir. Şüphesiz ki söz konusu kadınların doğumlarından itibaren sahip oldukları bu temel hak, bireysel hak olduğunda, tavize yer yok. 'Benim bedenim, benim seçimim' gerçekte ne anlama geliyor?"

***

Görüldüğü üzere kadına şiddet dünyanın hep gündeminde. Hem toplum içinde hem de bireysel ilişkilerde kadınların hayatlarına karışmak, kendi kararlarını almalarına engel olmak veya bunları kimilerinin dünya görüşleri doğrultusunda yönlendirmek hala geçerli bir kadın karşıtı hareket olarak hayatlarımızın orta yerinde duruyor, o kadar ‘ilerlemeye’ rağmen.

Ancak anlaşılan ilerleme sadece fiziki dünyada oluyor. Kafalarda ilerleme sınırlı kalıyor…

Bırakın artık kadınların peşini.

Çekin artık kötücül gözlerinizi kadınlardan bir zahmet!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün