Geçmişte ‘Shtisel’, ‘Unorthodox’ gibi Hasidik aile yapısı üzerine odaklanan Yahudi dizilerinden sonra geçtiğimiz haftalarda Netflix’te yayına giren ‘Nobody Wants This’ dizisi tam da dünyada Yahudi nefretinin arttığı bir dönemde, Yahudi kültürüne mizahi ama hassas bakış açısıyla adeta bir ihtiyacı karşılıyor.
Yüzeysel bakıldığında romantik komedi tadında ama özellikle bir haham ile Yahudi olmayan bir karakterin ilginç aşk hikayesi ele alındığında bizleri düşündüren bu dizi, satır aralarında Yahudi gelenekleri hakkında bir fikir sunarken, saygılı bir mizahtan da geri kalmıyor.
Başarılı oyuncu seçimi, Amerikalı Aşkenaz Yahudileri’nin yaşam tarzlarını, ortak yönlerini çarpıcı bir şekilde anlatması ile bu dizi herkese tekrardan ‘Yahudi kimdir? Yahudilik nedir?’ sorusunu da sordurmayı başarıyor.
Diziyle ilgili çok ipucu vermeden, bir baş haham adayının evlilik arifesinde tüm hayatını alt üst edip aşkı tekrar sorgulaması, öte yandan iyi kalpli yanı ile bizlere hayata dair dersleri vermesi de diziyi farklı kılan özelliklerden.
Diziyi dikkatli gözlerler izleyenler satır aralarındaki göndermelere de kulak kabartacaktır.
• Yahudilik binlerce yıldır var ancak sadece son 50 yıldır kadınların haham olmasına izin veriliyor. Değişim belki de ikinizde de olacak bir süreçtir.
• Şabat yemeği değer verdiğiniz herhangi bir yerde olabilir.
Bu tip cümlelerle dizi bizlere Yahudiliğin özünden kopmadan değişime ve gelişime açık yönünü de gösteriyor. Kuşkusuz karakterlerin ve dizide gösterilen ilişkilerin gerçekliği de diziyi benzerlerinden farklı bir yere koyuyor.
Dizinin ikinci sezonu da merakla beklenirken, insanın aklına “Haham tekrardan Joanne’ı Yahudiliğe döndürme gayretine girecek mi? Haham Noah görevinden kendini azat mı edecek? Annesi Noah’ın Yahudi olmayan gelinini sonunda kabullenecek mi?” gibi birçok soruyu da yanında getiriyor.
Amerika seyahatimde New York’taki Jewish Community Center’ın görkemi, Amerikan Yahudileri’nin cemaat yaşamını gördüğümde etkilenmem, gerek dizide gösterilen Kamp Haverim’in doğası gerekse de sinagogun görkemi karşısında bir kez daha “Korkmadan, güvenlik nedenleriyle saklanmadan kendi ülkemde bir gün Yahudi yaşamını devam ettirebilmek mümkün müdür?” sorusunu da aklıma getirdi. Geçtiğimiz hafta daha en ‘huzurlu’ şehirlerimizden İzmir’de boş sinagoga çirkin saldırıda bulunanlar, kimbilir “Aradan geçen bir senede, sinagoglarda yoğun güvenlik önlemleri olmasaydı neler yaşanırdı?” sorusunu da düşündürüyor.
Bu aralar Ortadoğu’nun acı dolu gündemine ara verip, keyifli vakit geçirmek isteyenlere bu diziyi hararetle izlemelerini öneririm. Belki diziyi izleyen komşularımızın önyargılı olanları da bu vesileyle Yahudilerin homojen bir yapıya sahip olmadıklarını, her konuda aynı düşünmediklerini ancak ortak bir tarihi taşıyan bir toplum olarak geleneklerine ne kadar bağlı olduklarını da görebilir.
***
Bir Kipur’u daha geride bırakırken
Kemerburgaz Şaar Aşamayim Sinagogu her yıl olduğu gibi bu sene de değerli Haham Akaal Rav İsak Alaluf liderliğinde maneviyat dolu bir oruç günü geçirdi.
Değerli Hahamınızın anlam dolu deraşasında Yahudi yaşamında ümitsizliğe yer olmadığını hatırlarken, Neila öncesinde Teva’ya gelen miniklerimiz de herşeye rağmen bu ümidin var olacağını bizlere gösterdi.
Zor zamanları geride bırakıp, sinagoglarımızı coşku ve güven ile dolduracağımız, barış dolu günler dileğiyle…