‘Ressama kız verilmez’ dönemlerinde yaşayan rahmetli Habib Gerez, “Evlenmememin başlıca nedenlerinden biri budur” diye anlatırdı. Malum zihniyete göre ‘düzenli gelir’in olmayışıydı.
Aslında, müzik öğrenimi gören bir genç için, ‘Davulcuya kız verilmez’ anlayışı çok da eskiye dayanmıyor.
Değişim çok hızlı geldi. Artık, ‘yeter ki çocuk mutlu olsun’ dönemi başladı. “Üniversitede sinema bölümünü mü seçtin? Tamam kızım”; “Sahne sanatlarını mı istiyorsun? Oku oğlum oku”; “Gastronomiyi mi tercih ediyorsun? Git yavrum…”
Gençlerin söz konusu seçimleri, önceleri ebeveynleri tedirgin ettiyse de zamanla doğal karşılandı. Yeni motto, “Sevdiği branşı okusun, mutlu olsun.” Yüksek sesle söylenmese de, “Şanslı olsun, biraz da cebi mutlu olsun” temennileri her zaman geçerliliğini koruyacak.
↔↔↔
Gerez, sanatın insana vizyon çeşitliliği kattığı günlere yetişemedi.
Artık sanat fuarları, galeri ve müze gezileri -özellikle rehberli- sadece ‘trend’ olduğundan değil, insanları güncel yaşamın sıkıntılarından arındırdığı için de bir nimet. Bu bağlamda geniş koleksiyonunu İstanbul’un yedi ayrı mekânında topluma açan Mustafa Taviloğlu, müthiş bir oluşum sundu. Konuyla ilgili kendisiyle yapılan söyleşilerde, başarının bir ekip işi olduğunun altını çizdi. Serginin her aşamasında emeği geçenlere teşekkür ederken, “İnşallah tek bir isim atlamadım. En tedirgin olduğum konu insanları rencide etmektir” diye ekledi. İsim sıralamayacaksam da, figür, mekân, peysaj, soyut gibi dört ana temaya ayrılan resimleri daha da değerli kılan sergilenme tarzıydı. Dolayısıyla serginin iki küratörü Derya Yücel, Marcus Graf ve asistanlarının başarısını bir kez daha belirtmek istiyorum.
↔↔↔
İstanbul trafiği giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Taviloğlu Koleksiyonunun Haliç Feshane ayağını izlemek için otobüs yolunu tercih ettik. Harbiye’de Kenterler’in az ilerisindeki duraktan kalkan otobüs Feshane’nin önünde duruyor. Hem rahatça oturduk, hem de 25 dakikada oraya vardık.
Artık otobüs, metro gibi toplu taşıma araçları daha çok kullanılıyor. Elbette başlıca nedeni tasarruf etmek; öte yanda söz konusu araçlar trafiğe daha az takılıyor; taksi bulmak ise giderek zorlaşıyor. Bu arada maske kullanımının arttığını fark ettim. Ortalık gripten kırılıyor. Öksürükler bitmiyor. Yakınınızda biri hapşırdığında tedirgin oluyorsunuz.
↔↔↔
Ekim-kasım aylarının sohbet konularından biri, aşılar. “Grip aşısını yaptırdın mı?” sorusunun iki yanıtı var. İlki, “Soğuklar başlamadan bir an önce yaptırdım.” İkincisi, “Kesinlikle yaptırmıyorum. Vücuduma bir virüs daha girmesine karşıyım. Mutasyona uğramış aşı da işe yaramaz.”
Ardından sıra zatürre aşısına gelir. “Yaptırdın mı?” “Benimkisi hayat boyu geçerli. Şimdi yenileri çıktı. Beş-on-yirmi senelikler var.” “Oo, yirmi sene sonra kim öle, kim kala?”
Son olarak konu Zona aşısına odaklandı. Birçok ülkede prosedür gereği, 50 yaş üzerindekiler için zorunlu. Türkiye genelinde uygulama yaygın değilse de, insanlar bilinçlenmeye başlıyor. “Nereden alınıyor, kim yapıyor, geçerlilik süresi ne?” gibi sorgulamalar çoğaldı.
Aşılarla ilgili sıraladıklarım ne kendi görüşüm, ne de bir öneri. En doğrusu tıp insanlarına danışmak…
Sağlıkla kalın.