Chutzpah!

Vedat LEVENT Köşe Yazısı
30 Ekim 2024 Çarşamba

Bu hafta olağanüstü bir kadının hikâyesini paylaşmak istiyorum.

Rena ‘Rusty’ Kanokogi adını daha önce duydunuz mu?

Kendisi bir anneydi, kadın hakları savunucusu olan bir spor aktivistiydi ve dünyanın sayılı ‘judo master’larından birisiydi. Aynı zamanda Japonya’nın yabancılara verdiği en büyük onur madalyasının da sahibiydi.

Gerçek adı Rena Glickman olan Kanokogi, 1935 yılında Brooklyn’de doğdu. Hayatının ilk yıllarını Coney Island’ın renkli sokaklarında seyyar satıcılarla, çingenelerle ve sosyal olarak toplum dışına itilmiş kişilerle arkadaşlık kurarak geçirdi.

13 yaşındayken sadece kızlardan oluşan bir sokak çetesi kurdu. İsimleri ‘Apaçi’lerdi. Mahalledeki adaletsizliklere karşı genelde erkek çocukların oluşturduğu çetelerle kavga ediyorlardı.

Spora merak saldı. Ağırlık kaldırıyordu. 1950’lerin başında YMCA’in spor kulübüne yazıldı. YMCA yönetimi bazı erkeklerin birebir yarışmalarda Rena’ya yenildiğini görünce ‘bir kadının ağırlık kaldırmasının uygun olmadığını’ bahane ederek kendisinin kulüplere girişini yasakladı. Rena da bu yüzden evde ağabeyinin ağırlıklarıyla çalışmak zorunda kaldı. Aslında maruz kaldığı bu haksızlık, kısa zamanda hayatının anlamını bulmasını sağlayacaktı.

Rena’nın evde spor yapmaya zorunlu kaldığı bu dönemde ağabeyinin yakın bir arkadaşı Rena’ya judo tekniğini öğretti. O andan sonra Rena’nın hayatı tümden değişti.  

Rena, “Judo, beni sakinleştiriyor. Öz kontrolümü sağlıyor ve böylece daha net düşünebiliyorum” diyordu. 

Sürekli çalışıyordu. O kadar iyiydi ki, mahallenin çeteleri bile ondan çekinmeye başlamıştı. Öyle ki Rena’ya mahallenin korkutucu sokak köpeği olan ‘Rusty’ lakabını takmışlardı.

Kendini geliştirdikçe turnuvalara katılması bir gereklilik halini alıyordu. Ancak erkek egemen toplumun, kadın kimliğini her zaman önüne bir engel olarak koyacağını biliyordu. 

1959’da Rena, New York, Utica’da YMCA’in düzenlediği judo şampiyonasına katıldı. Kadınlar açıkça yarışmadan men edilmemişti. Ancak daha önce hiçbir kadın katılmadığı için cinsiyeti ayıran bir sistem ya da düzen yoktu: Rena erkek kılığına girdi. Saçlarını erkek gibi kestirdi ve göğüslerini bantladı. Üç kişiden oluşan bir takımları vardı. Rena tüm müsabakaları kazandı ve takımını şampiyon yaptı. Ancak daha sonra turnuva organizatörleri onun kadın olduğunu anladı ve madalyasını geri aldılar.

Bu tatsız deneyimden sonra ABD’de fazla ilerleyemeyeceğini gördü ve 1962 yılında judo eğitimine devam etmek için Japonya’ya seyahat etti.

Tokyo’daki Kudokan Judo Enstitüsünde eğitim almaya başladı. Kadınlar aslında Kudokan’da 1926’dan beri erkeklerden ayrı olarak eğitim görebiliyorlardı. Rena, eğitim grubundaki tüm kadınları yendi. Yenecek kadın kalmayınca onun erkekler grubunda mücadele etmesine izin verdiler. İki dan rütbesi aldı ve gelecekteki eşi olan Ryohei Kanokogi ile (kendisi de judo, karate ve jododa siyah kuşak sahibiydi) tanıştı ve 1964’te New York’ta evlendiler.

1976’da ABD Judo Kadın Milli Takımı’nı ve 1977’de ABD Judo Maccabiah Kadın Milli Takımı’nı koç olarak çalıştırdı.

1980’de Madison Square Garden’da ilk kadın judo dünya şampiyonasını düzenledi ve bunu kendi evini ipotek ederek finanse etti. 1988 Yaz Olimpiyatları’nda kadın judosunun bir gösteri sporu olarak kabul edilmesini sağladı.

Rena, sosyal hayatta da çok aktifti. Kadınların spor hayatında haklarını alabilmesi için büyük mücadeleler verdi. Sevgili Mete Yaylalı üstadımızın bir yazısında hayatından detaylıca bahsettiği tenis efsanesi Billie Jean King ile beraber Kongre’ye yaptıkları baskı sonuç verdi ve ikisinin sayesinde ‘spor eşitliğinde yeni bir çağ açan’ BAŞLIK IX kanunlaştı.

1991 yılında Uluslararası Kadın Sporları Onur Listesi’ne alındı.

Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ni judoyu olimpik spor dalı olarak kabul etmedikleri için sürekli dava etmekle tehdit ediyordu. Sonunda baskısı sonuç verdi. Yine onun çalışmaları sonucunda judo 1992’de olimpik spor olarak kabul edildi.

Rena ‘Rusty’ Kanokogi 2009 yılında hayata gözlerini yumdu. Külleri Japonya’da sadece samurayların defnedildiği özel bir mezarlığa gömüldü. Mezarını ziyaret edenler, Rena’nın mezar taşının üzerinde şu ibarenin yazdığını görürler: “Amerikan Samurayı…”  

Böylesine bir ‘Chutzpah’ hepimizin dileği olsun… 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün