Geçtiğimiz hafta Fransız haber kanallarında çıkan habere göre Fransa Eğitim Bakanı Bruno Retailleau ve Avrupa Bakanı Benjamin Haddad AB Komisyonu’ndan, Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin Erasmus ortaklığından siyasal İslamcı ve antisemit faaliyetler yürütmesi nedeniyle çıkarılmasını istediler. Söz konusu destek kesilirse ilgili üniversite 250 bin Euro kadar bir sübvansiyonu kaybedecek.
Hali hazırda birçok Avrupa ülkesinden vize alma sıkıntısı devam ederken, ülkemizin üniversitelerinin de bu çerçevede antisemitizmin yayıldığı mekanlar olarak görülmesi ilerde gerek akademisyen gerekse de öğrencilerimiz için dezavantajlı bir durum yaratabilir. Pekala, Ortadoğu’da devam eden savaşa, masum canların ölümüne tepki göstermek antisemitizm yapmadan mümkün değil midir?
Geçtiğimiz haftaki hain terör saldırısını Yahudi komplosu diye yazandan, Arz-ı Mevhud saçmalıklarına, Yahudi karşıtı olduğunu göğsünü gere gere söyleyenlerden alenen Türk Yahudileri’ni hedef gösterene kadar ayarı kaçırmış durumdayız. Holokost ile son bir yıldır yaşananları bir tutmak, Netanyahu karşıtı olmakla topyekün bir ülkeyle tarihsel bağlarını koparmak, Müslüman ve Yahudileri genel olarak düşman gibi gösterip şeytanlaştırmak, Nil’den Fırat’a söylemleri ile savaşın ülkemiz de dahil bölgesel olduğunu söylemek maalesef ne Filistin halkının onurlu bir yaşam sürmesine ne de Ortadoğu barışına hizmet etmekte…
Bütün bunlar olup biterken biz bir yandan ülkemizin tatsız gündemine üzülüp, çocuklarımıza nasıl bir gelecek göreceğimizi düşünürken, bu yıl sessiz sedasız dini vecibelerimizi yapabildiğimize şükrederek bayramlarımızı geçirdik. Şu anda dünya Diaspora cemaatlerinin durumlarına baktığımızda çoğu kardeşimiz kendisini İran Yahudileri’nden sadece bir adım evvel görmekte. Antisemitizmin böyle coşkulu seyrettiği bir gerçeklikte eleştirecek olsa bile eleştirmek yerine daha da susmak, ne dese kabahat olacak bir toplum için en doğru çözüm olsa gerek.
Son dönemde İsrail’de artan terör olayları, savaşta ölen askerler Hamas ve Hizbullah liderlerini tek tek öldürmenin barışı getirmeyeceğini de göstermişti. Rehineler halen geri dönmezken geçici bir ateşkes ihtimali bile çok uzaktadır. İsrail’in kuzey şehirlerinin adeta terk edilmiş hayalet şehirlere dönmesi, Lübnan halkının ciddi bir bölümünün operasyonlarda yerinden olması, bölgede maalesef kesin bir barış üretilemezse onlarca yıl daha sürecek bir nefretin fitilini ateşlemiştir.
Dilerim Ortadoğu’nun da bir Bob Marley’i tam da en ihtiyaç olan zamanda ortaya çıkar ve yaşanan büyük hatayı bizlere söyler:
“Artık hep hayal ettiğimiz yeni bir başlangıcı değil; hiç düşünmediğimiz mutlu bir sonu istemeliyiz.”
Zira, ne mevcut liderlerin ne de kasım Amerika seçimlerinin barışı getirmesi pek mümkün gözükmemekte… Sizce de artık barışı herkes özlemedi mi?