Müzik dinlemeye dayalı terapi yöntemi, Antik Çağlardan bugüne kadar kullanılan bir yöntem…
Algısal Müzik Terapi
Müzik terapiye yer verdiğim bu yeni yazı dizimin önceki bölümünde çok kısaca müzik terapinin tarihine değinmiş ve günümüzde de kullanıldığını belirtmiştim. Artık beyin dalgaları ölçümlemesi alanı çok ilerlediği ve genişlediği için bugün dünyada müzik terapinin önemi daha çok vurgulanıyor. Müziğin ya da seslerin beyindeki çalışma yeri dolayısıyla müzik ya da sesler terapötik bir amaç ve sistem ile kullanıldığı zaman gerçekten de son derece iyileştirici ve iyileştiriciliği ise kalıcı. Buradaki en büyük tehlike ise sadece müziği dinleterek veya sadece müziği çalarak müzik terapinin yapıldığını varsayan yaklaşımlar ve uygulamalar.
Günümüzdeki müzikterapi metodlarına bir göz atarsak, müzik terapi uygulaması üç temel kategorinin bir araya getirilmesinden oluşuyor. Bunlar;
1) Doğaçlama / şarkı
2) Ritim besteleme
3) Müziği dinleme.
Müziği dinleme yoluyla gerçekleştirilen müzik terapi yöntemine ‘receptive / reseptif müzik terapi’, müziği doğaçlayarak, çeşitli enstrümanlarla ya da sesimizle seslendirerek, şarkı ya da besteleyerek gerçekleştirilen müzikterapi yöntemine ‘aktif müzik terapi’ diyoruz.
Reseptif ‘alıcı, algısal’ Müzik Terapi
Yukarıda bahsettiğim, Asklepion, Edirne, Veda rahiplerinin uygulamaları, Şaman, Yoruba ve çeşitli kabilelerdeki uygulamalar reseptif müzikterapi yöntemi içine giriyor. Yani receptif müzik terapi, müziği; melodileri ve ritimleri ve/veya çeşitli frekansları içeren sesleri dinleme yoluyla gerçekleşiyor. Burada kişi/kişiler bir enstrüman ya da herhangi bir ses çıkaran alet çalmaz, kendisini bu yolla ifade etmez. Yaş farkı gözetmeksizin bireysel seanslar veya grup çalışmaları olarak uygulanabilirler.
Müzik terapi yönetmlerine daha derinden girmeden evvel ülkemizde Bergama bölgesinde bulunan, tıbbın doğduğu Asklepion’daki müzik terapiyi anlatmak isterim. Çünkü Asklepion’da tamamen reseptif müzik terapi yönetmi kullanışmış.
Asklepion'un girişinde şu cümle yazılı:
“Tanrıların yüce gönüllülüğü sayesinde bu kutsal yere ölümün girişi yasaklanmıştır.”
Antik çağlarda Asklepion, Epidarus ve Kos'taki aynı tipteki tedavi merkezleriyle aynı öneme sahipti. Pausanias'a göre, Asklepios'un ilk tapınağı milattan önce dördüncü yüzyılın başlarında kuruldu. Kazılar ayrıca kutsal alanın dördüncü yüzyılda var olduğunu ve Helenistik dönemde geliştiğini göstermiş ancak Asklepion tam ihtişamına milattan sonra ikinci yüzyılda ulaşmış. Roma döneminde Asklepion'a 820 metre uzunluğundaki kutsal yoldan gidiliyormuş. Bu Roma kentinde sütunlarla çevrili dar bir yol olarak başlayıp Roma tiyatrosunun yanından geçip sonunda Asklepion'a ulaşmadan önce geniş ve görkemli bir yola dönüşürmüş (Akurgal E, 1970).
Günümüzde Pergamon'daki Asklepion kalıntıları, İzmir'in kuzeyinde, modern Bergama kasabasının yakınında yer alıyor. Yaklaşık 40 yıl önce kutsal yolun tamamı Erich Boehtinger'in önderliğindeki kazılar sırasında ortaya çıkarılmış. Sütunlu sıralarla çevrili olan ikinci bölge 140 metre uzunluğunda ve 8,34 metre genişliğinde. Bu sütunlu caddenin orta noktasına yakın olarak güney sütunüna bakan noktada bir mezar anıtı olan yuvarlak bir yapı keşfedilmiş. Büyük olasılıkla Augustan döneminde inşa edilen bu sanat eserindeki işçilik olağanüstü. Yolun aynı bölümünün sonuna doğru gelen kuzey sütununda, yolun inşasından daha sonraki bir tarihte inşa yapılmış bir çeşme bulunmakta. Bu bölümün kazısı sırasında, Helenistik ve Roma dönemlerine ait çok güzel heykeller ve kabartmalar ortaya çıkarılmış. Bunların en önemlisi ise muhteşem Helenistik baş olarak biliniyor. Sütunlu yol, Antik Yunan mimarisinde anıtsal bir geçit olan propylonun avlusuna doğru kıvrılıyor. Yolun bu şekilde kıvrılmasının nedeni, dördüncü yüzyıldan beri var olması. Bu şunu gösteriyor ki, inşası sırasında Helenistik dönemde özenle yapıldığı gibi, düz çizgiler halinde yollar inşa etmeye dikkat edilmemiş. Propylonun ön yüzü, Helenistik dönemden beri Pergamon'da devam eden bir merdivenin basamakları tapınak cephesi tarzında inşa edilmiştir. Bugün Asklepion’a gittiğimizde ise propylonun yalnızca iki basamağını görüyoruz.
Çok önemli başlangıçların olduğu Asklepion’a ufacık bir giriş yapıp birazcık hayalinizde canlandırmanızı istedim. Bundan sonraki yazımda, bütüncül bir yöntemle oraya gelen hastaları nasıl iyileştirdiklerini anlatacağım. Gerçekten de çok ilginç ve ilham verici.
Bir sonraki bölüme kadar huzur ve müzikler kalın…