Alman Yahudi'si profesörün Anadolu'da işi neydi?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
6 Kasım 2024 Çarşamba
Eylül 1924’te Erzurum’da Pasinler merkezli şiddetli bir deprem meydana gelir. Kırsal kesimde yüzlerce kişi hayatını kaybeder. Genç Türkiye Cumhuriyeti daha henüz bir yaşında bile değildir. Atatürk ise memleketi her anlamda ayağa kaldırmak için ülkenin her köşesini ziyaret etmekteyken deprem günü Trabzon’da bulunduğundan haberi alır almaz Erzurum’a gitmeye karar verir. Yedi gün süren demiryolu ve karayolu seyahatinden sonra deprem bölgesine varır. Köylüler onu büyük bir sevinçle karşılar. Oraya kadar geleceklerini tahmin etmedikleri ülke kurucusunu ilk kez gördüklerinde şaşkınlık içindedirler. Atatürk bölgeyi uzun uzun inceledikten sonra onlara, zararlarını en kısa zamanda devletin karşılayacağı sözü vererek büyük tezahüratlar eşliğinde deprem bölgesinden ayrılır. Dönüşte kimi yerlerde toprakta büyük yarıklar görünce Başbakan İnönü’ye bir telgraf çekerek acil olarak bölgeye bir jeoloji mühendisi gönderilmesini ister. İnönü’den gelen cevap ülkenin hiç jeoloji mühendisine sahip olmadığı yönündedir. Atatürk’ün, ‘Öyleyse yurt dışından getirtelim’ önerisine İnönü bu kez karşılayacak bütçelerinin olmadığını söyler…

Atatürk ve arkadaşları, her anlamda yoksul ve yoksun bir durumda olan ülkeyi ayağa kaldırmak için çok uğraşır. Ekonomiden sanayiye, eğitimden sağlık alanlarına kadar bir dizi kalıcı projeyi hayata geçirirler.

Lakin, Anadolu’da 1935 yılında bile bebek ölüm oranı yüzde ellidir. Doğan her iki bebekten biri henüz bir yaşına varmadan hayata veda etmektedir…

***

1935 yılında Almanya’da iki yaşında olan Hitler iktidarı vardır. 15 Eylül 1935’te çıkarılan Nürnberg Yasaları ülkedeki tüm Yahudi kökenli Alman vatandaşlarını ötekileştiren kararları alırken, Yahudilerin başta doktorluk, eczacılık ve askerlik olmak üzere birçok mesleği yapmaları yasaklanır.

Ülkenin en önemli doktor ve pediatristlerinden, üstün başarılarından dolayı sadece 35 yaşında ordinaryüs profesörlüğü unvanı alan Dr. Albert Eckstein ülkedeki antisemit iklimin kurbanlarından sadece biri olacaktı. 1 Temmuz’da eline geçen ve bizzat Hitler tarafından imzalanmış mektupta, “Reich adına, 12 Haziran 1935 tarihli emirlere dayanarak sizi Haziran 1935 itibariyle Prusya Hükümeti Hizmetindeki görevlerinizden azlediyorum” mesajını alır. Eckstein, artık ülkede yaşamaya devam etmesinin kendisi ve ailesi için büyük bir tehlike oluşturacağını görür ve o tarihlerde üniversite reformuna girişen Atatürk liderliğindeki Türkiye’nin davetini kabul ederek Ankara’ya ailesiyle yerleşir.

Dönemin Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam, Ankara’ya gelir gelmez Eckstein ile özel ilgilenir ve kendisini Numune Hastanesi’nde görevlendirir ama öncesinde Anadolu’da çeşitli şehir ve köylere giderek ailelerde genel bir sağlık taraması ve analizi yapmasını, özellikle bebek ölümlerinin önlemesi bağlamında çalışmalar yapmasını ister. Eckstein, 1937-1938 yıllarında Anadolu’nun her tarafını kapsayacak şekilde iki uzun seyahat yapar. Toplamda 40’tan fazla şehir ile 100’den fazla köydeki evlerde sağlık taraması yapar, bebek ve çocukları muayene ederek sağlık sorunlarının istatistik dökümünü de yapar. Özellikle süt çocukların kaptıkları enfeksiyonların önlenmesi adına beslenme ve hijyen koşullarının düzeltilmesine yönelik çalışmalar yapar ve detaylı raporlarını Sağlık Bakanlığı’na sunar. Eckstein’ın raporu ve önleyici pediatri adına verdiği önerileri sayesinde Anadolu’nun her tarafında genel sağlık, beslenme ve hijyen koşullarının iyileşmesinde önemli başarılara imza atılır. Sıtma ve trahoma gibi salgın hastalıklar büyük ölçüde durdurulur. 1935-1950 yılları arasında bebek ve çocuk ölümleri önce yüzde 33’e, sonraki yıllarda da yüzde 12’ye düşürülür.

Albert Eckstein eşiyle de yaptığı Anadolu gezilerinde fotoğrafçılık hünerlerini de göstererek kırsaldaki yaşamla ilgili sayısız fotoğraf çekerken Anadolu insanına ait unutulmaz kareleri de ülkeye armağan eder. Çektiği fotoğraflarla ilgili bir kitap çıkarılırken, çeşitli sergilerde de gösterilir. Bolu’nun Bürnük Köyünde yöresel kıyafetli kadınları çektiği unutulmaz fotoğraf, 1942’den itibaren 10 liralık banknotlarda 1952’ye kadar yer alır.

Eckstein’ın en büyük hayali Ankara’da eksik olan bir çocuk hastanesinin kurulması idi.

Bebek ve çocukların, hastalıklarını ve acılarını ifade etmekten yoksun oldukları için hayatını çocukların sağlığına adadığını belirten bilim insanımız bu nedenle hastanenin kurulmasının önemine değinir. Devlet yetkililerinin söz vermesine rağmen savaş ve savaş sonrası ekonomik sorunlardan dolayı kendisine ödenek çıkarılamayacağını öğrendiğinde dünyası yıkılır.

Hastanenin kurulamaması, ödeneklerin kısıtlanması ve kimi başka bürokratik engeller onu ruhen yorar; 1949 yılının sonunda Hamburg Üniversitesi’nden aldığı teklifi kabul eder ve bir çocuk hastanesi kurulmasının haberinin verilmesinin kendisini ziyadesiyle memnun edeceğini not olarak düştüğü bir veda mektubuyla Almanya’ya döner.

Dönüş günü kendisini Ankara Garı’nda hastaları, asistanları ve arkadaşlarından oluşan yüzlerce kişi yolcu eder.

Ancak 6 ay sonra henüz 59 yaşındayken geçirdiği bir kalp krizi sonucunda hayata veda eder.

Onun çocuk hastanesi hayalini, asistanı, ünlü tıp doktoru ve akademisyen İhsan Doğramacı yerine getirir ve 1958 yılında Hacettepe Hastanesi’nde ilk etapta 150 yataklık bir çocuk hastanesi kurar.

Doğramacı, hocasının ölümünün ardından şöyle der:

“…Rahmetlinin insanlık cephesi çok kuvvetli idi. Başkasının ve bilhassa mesai arkadaşlarının en ufak müşküllerine çare aramak için her zahmete katlanır, elinden gelen yardımı asla esirgemezdi. Eckstein çok mütevazi bir hoca idi. Daima genç meslektaşlarının vakalar üzerinde kanaatlerini sorar, onlardan birinin herhangi bir mevzuda derinleştiğine inanırsa, kendisi ile o konuda istişareyi katiyen ihmal etmezdi. Rahmetlinin memleketimizde hoca ve hekim olarak yaptığı hizmetleri hürmetle yad etmeyi bir vazife telakki ediyorum.”

Albert Eckstein kimi tıp uzmanlarına göre, 1930 ve 40’larda yaptığı çalışmalar sayesinde Anadolu’daki çocukların ölümünü engelleyen ve toplumun genel sağlık şartlarını düzelten en önemli tıp insanı olarak Türk sağlık tarihine altın harflerle geçti. Türkçe yazdığı tıp kitapları yıllarca tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutuldu. Ayrıca bugün sadece Ankara’da hizmet veren tam teçhizatlı üç modern çocuk hastanesinin kurulmasında onun Almanya’ya giderken veda mektubundaki telkinlerinin rol oynadığı tarihi bir gerçek olsa gerek…

Hitler’in kovduğu Alman Yahudi profesörlerinden onlarcası gibi Türkiye’ye gelip üniversite reformuna ve Türk bilim tarihine büyük katkılarda bulunan Prof. Hirsch, Prof. Neumark, Prof. Reuters gibi Prof. Eckstein’ı da saygıyla hatırlayalım.

Not: Prof. Eckstein ile ilgili olarak gazeteci ve TV programcısı Egemen Cantürk’ün, yönetmen Özcan Nazlı ile birlikte bir belgesel film çekmekte olduğunu duyuralım.  

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün