Güvensizlik

Avram VENTURA Köşe Yazısı
20 Kasım 2024 Çarşamba

Bir gün öğretmen, sınıfında bir deneyi gerçekleştirmek istiyor. Yapılmasını istediği deney, öğrencilerden her birinin sırtını bir arkadaşına dönerek, geriye doğru, dimdik kendini bırakmasıdır. Buradaki biricik amaç, onu yakalayacak olan arkadaşa ne kadar güven duyulduğunun gösterilmesidir. Sınıftaki öğrencilerden birçoğu, bu deneye katılıyor; ancak hiç biri, geriye doğru birkaç santimden daha çok kendini bırakamıyor. Sonra da hiçbir şey konuşmadan, gözlerini birbirlerinden kaçırarak, utanç içinde gülüşüyorlar.

Sonuçta içlerinden bir kız, kollarını göğsünde birleştirip gözlerini kapattıktan sonra kendini kaskatı geriye bırakıveriyor. Herkes soluğunu tutmuş kaygıyla izlerken, son anda arkadaşı, onu başından ve omuzlarından yakalayıp ayağa kaldırıyor. Birden bütün sınıf alkıştan kırılıyor.

Öğretmen, kızı yürekliliği için kutlayıp şunları söylüyor:

“Şu anda tüm yaşamın boyunca gözden kaçırdığın ince bir ayrıntıyı gördün, duyumsadın. Gözlerin kapalıydı, karanlıktaydın. Yalnız gördüklerine değil, duyumsadıklarına da inanman gerektiğini anladın. Evet arkadaşlar, başkalarının size sonuna kadar güvenmesini istiyorsanız, öncelikle sizin de onlara güvendiğiniz duygusuna sahip olmalı, bunu da gerekli zamanda göstermekten kaçınmamalısınız.”

Günümüzün en önemli sorunlarından biri nedir, diye sorsalar, güvensizlik olduğunu söyleyebilirim. Elbette ki yalnızca insan ilişkilerinden değil, yaşadığımız toplumun bir üyesi olarak, yönetenlere, kurumlara, inançlara duyduğumuz güven aşınmasından söz ediyorum. Diyelim ki kişilere karşı olan bu kaygımız kendi yaklaşımımızdan kaynaklı olabilir, ama güven duymamız gereken kurumlara karşı bir tepki veriyorsak bunu düşünmeye değer. Her birimizin gün boyu yaşadıkları bir yana, okuduğumuz, izlediğimiz haberler bu savımı güçlendirmek için sanki yarışa giriyorlar. Söylenen sözler eylemlerle uyuşmuyor, hayatın gerçeklerine karşı gösterilen yaklaşımlar giderek güvenimizi sarsıyor. Gelenekler değişiyor, inandığımız ya da insanlığımızı güçlendiren erdemler önemini yitiriyor. Biliyorum, içinizi karartacak, sizi umutsuzluğa sürükleyecek her şeyi sıralıyorum. Belki bazılarınız sözlerimin eksik kaldığını da söyleyebilir. Hayata nasıl baktığımız kadar, sosyal ve ekonomik durumumuzla orantılı olarak, görüşlerimizin değişebileceğini düşünüyorum.

Öte yandan, tümüyle ilgisiz görünse de, yaşam koşullarımızı göz önünde bulundurarak, dünya mutluluk sıralamasında neden son sıralarda yer aldığımızı sorgulayabiliriz.

Evet, sözü hiç dolandırmadan söyleyebilirim: Giderek artan bir güvensizlik duygusu bizi sürekli mutsuz ediyor!

Sığınacak bir limanı olmayan, kuşku içinde yaşayan bir insan, nasıl mutlu olabilir ki? Hayatımızın amacını sorguladığımızda, bütün diğer beklentilerimiz bir yana, sonuçta mutlu olmayı hedefliyoruz. Karşılaştığımız her olumsuzluğu aşabileceğimizi umut ederek direniyor, karanlık gecelerimizin şafağını bekliyoruz. Oysaki kuşku içinde sürdürdüğümüz bir yaşamın yalnızca günümüzü değil, geleceğimizi de kararttığını biliyoruz.

Belirsizlikler de güvensizliğimizi artıran en önemli etmenlerden biridir.

İnsanlara, özellikle gençlere bakıyorum, birçoğu gelecek kaygısıyla yaşamlarını sürdürüyor. Aldığı eğitimin hayatında karşılığını bulamaması, ekonomik sorunların büyüyen baskısı, hayal yetisinin körelmesi, bir hedefe odaklanamaması… Bu ve benzeri belirsizlikler, kişinin umutsuzluğunu daha çok körüklüyor. Elbette ki geleceğimizin belirsizliklerle dolu olduğunu biliyoruz; ama hiç değilse soluk aldığımız bugünü, bir sis perdesinin arkasından değil, ışıklar içinde görmek istiyoruz.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün