Bir nehir gezisinden izlenimler

İzel ROZENTAL Köşe Yazısı
27 Kasım 2024 Çarşamba

Oldum olası deniz yolculuğunu severim. Özellikle de görece küçük teknelerle yapılanları. Favorim tabii ki 70’li yıllardan bu yana fırsat buldukça tekrarladığım guletle yapılan ‘Mavi Yolculuk’tur, ama güzel ve şık ‘cruise’ gezilerine de yok demem. Yeter ki içinde yolculuk edeceğim gemi, son yıllarda ortaya çıkan devasa boyuttaki (bana göre hilkat garibesi) içinde AVM’si bile olan yüzer-sitelerden olmasın!

Nehir gezisinin methini hep duyduğum halde nedense pek cazip gelmezdi. Denizin o çekici mavi rengi yerine yer yer koyulaşan kahverengi bir suda, yol arkadaşlarım sevimli yunusları görmeden, gurup vakti, denizle gökyüzünün buluştuğu ufuk çizgisindeki renk gösterisinin keyfine varmadan, sınırlı iki kara parçasının ortasında yol almak bana itici gelirdi. Ta ki geçtiğimiz günlerde gazetemizin Reklam Koordinatörü Edna Sarfati’nin girişimiyle Şalom yazar ve çalışanları için oluşturulan ‘Tuna Nehri gezisi’ grubuna katılana kadar.

Aslında tura katılmamın iki temel nedeni vardı. İlki, bugüne dek görmeyi çok arzuladığım halde hiç ziyaret edemediğim Budapeşte kentinin güzergâhımız üzerinde olmasıydı. Onca methiyesini duyup okuduğum bu güzel Orta Avrupa kentini görememiş olmamın utancını nihayet üzerimden atacaktım! İkinci neden ise, pandemiden bu yana iyice kanıksadığımız evden çalışma yöntemi nedeniyle uzak kaldığımız gazetedeki kimi dostlarla birlikte olup muhabbet edebilmekti. Ne de olsa kruvaziyer gemilerine kıyasla çok daha ufak ve dar bir teknede beş gün boyunca iç içe yol alacaktık. Varsın yoldaşlarım yunuslar bu yolculukta bana eşlik etmeyiversinler…

Ne ki, daha gemiye adımımı atar atmaz tüm önyargılarım altüst oldu! İngiliz şair William Wordsworth’un (1770-1850) adını taşıyan 2018 yapımı geminin teknik özelliklerini, huyum kurusun, önceden incelemiştim. Fakat hepi topu 11,5 metre enindeki dar bir alanın içinde 135 metreye uzanan boyutu hayalimde tam olarak canlandıramamış, 170’i aşkın yolcu ve 90’a yakın mürettebatın ortasında içimin daralmasından korkmuştum. Meğer çok yanılmışım!

Gemi o kadar mükemmel tasarlanmış ki, daha içeri girer girmez insanın içini bir ferahlık duygusu kaplıyor, kalabalık hiç fark edilmiyor. Odalar da (bu gemidekilere kamara yerine oda demek daha uygun düşer) aynı anlayışla tasarlanıp düzenlenmiş. Buna mürettebatın güleryüzlülüğü ve resepsiyon görevlilerinin tecrübeden kaynaklı süratli çalışmaları da eklenince, yüksek sesle “iyi ki gelmişim” demekten kendimi alamadım.

Nehirde yol almanın bir hoşluğu da geminin hiç sallanmaması. Arada bir motorların akıntıya karşı direnişi olmasa, insan geminin hareket halinde olduğunu hiç hissetmiyor. Zaten Avrupa’da, batıdan doğuya doğru akan tek nehir olma özelliğine sahip Tuna’nın akıntısı, gidişte motorların çalışmasını pek gerektirmiyor, gemi bir kuğu misali sessizce yol alıyor. Evet, yol boyunca belki yoldaşlarım yunuslar yoktu ama, kimi zaman teknemizin çevresinde sessizce turlayan yeşil başlı ördeklerle bembeyaz kuğular onları pek aratmıyordu. Tuna boyunca, odamızın geniş ve panoramik penceresinden görünen doğa manzarası ise çoğu zaman olağanüstüydü.

Viyana’da başlayıp yanı yerde sonlanan turumuzun tek uğrak limanı Budapeşte değildi elbette. Öncesinde 60 kilometre kadar batısındaki Estergon Kalesi’ni ziyaret ettik. Buda ile Peşte’nin ardından da Slovakya’nın Bratislava kentinde konakladık. Kasım ayının henüz ortalarında olmamıza karşın, Viyana dahil ziyaret ettiğimiz bütün kentlerin ortak özelliği, Noel pazarlarının şimdiden kurulmuş olmasıydı. Ekonomi işte böyle bir şey, birkaç yıl sonra yaz ortasında ikinci bir Noel Bayramı icat edilirse hiç şaşırmayacağım!

Viyana ve Bratislava sokaklarında gezinirken, “aman çantalarınıza, cüzdanlarınıza, pasaportlarınıza dikkat edin” tarzındaki sıklıkla tekrarladığı güvenlik uyarılarının aksine, Budapeşte’de herhangi bir uyarı yapmamasını, Macaristan Başbakanı Victor Orban’ın son derecede katı mülteci politikasına bağladı deneyimli rehberimiz Levent Bilgiç.

Budapeşte gerçekten mutlaka görüp gezilmesi gereken çok tipik ve hoş bir Orta Avrupa kenti. Avrupa’nın en görkemli sinagoglarından Dohany Sokağı Sinagogunu gezmek önemli bir ayrıcalıktı. Viyana’da ise, daha önce birkaç kez gitmeme karşın, doğaya uyumlu olarak inşa edilen dünyanın belki de en tuhaf ve asimetrik yerleşim yeri olan Hundertwasser-Krawina Evini hiç görmemiştim. Rehberimizin önderliğinde bu çok ilginç siteyi de ziyaret etme olanağını bulduk. Böylece yeni bir bilgiye daha sahip oldum: Meğer bu evlerde, avludan çatıya kadar kök salmış bütün ağaçlar, Viyana Belediyesine kira öderlermiş. Ancak bu kiranın birimi para değil saldıkları oksijenmiş!

Gazella Turizm tarafından düzenlenen bu beş günlük kısa nehir gezimizin belki de akılda kalacak en hoş anılarından biri, yazının başında da belirttiğim gazetemizin yazar ve çalışanlarının oluşturduğu sıcak ve eğlenceli ortamdı. Bunda turumuzun rehberi Levent Bilgiç kadar, turizm şirketinin temsilcisi organizatörümüz sevgili Cefri’nin profesyonelce yaklaşımlarının rolü büyüktü. Daha nice gezilere…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün