Vakko, Burberry, Coca Cola

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
4 Aralık 2024 Çarşamba

Geçtiğimiz sayıda Ali Muhiddin Hacı Bekir’in kuruluş tarihinin 1777 olduğunu belirtince, bir arkadaş sohbetinde gerek yurt içi, gerekse yurt dışında bulunan, çoğu hala dededen toruna intikal etmiş aile firmalarını saymaya çalıştık. Kısa bir beyin fırtınasının ardından ortak isimlerde buluştuğumuzu fark ettik. Hacı Bekir 1777 Eminönü/İstanbul; Kuru Kahveci Mehmet Efendi 1871 Tahtakale/İstanbul; Vakko 1934 Sultanhamam/İstanbul; Burberry 1856 İngiltere; Marks&Spencer 1884 Leeds; Coca Cola 1892 Atlanta; Coco Chanel 1910 Paris; Migros 1925 Zürich vs…

Zaman içerisinde bazısı Katar gibi Arap ülkelerine satıldıysa da söz konusu kuruluşlar, ilk günkü zihniyet, kalite ve satış politikalarına sadık kaldı. Aralarından herhangi bir mağazaya girdiğinizde kapıdaki paspastan iç dekorasyonuna kadar her ayrıntıda bir bütünlük var.

Günün koşullarıyla bağdaşan değişikliklere rağmen, ‘zaman – mekan – yaşanmışlık’ duygusu birbirini bütünler ve kişi kendini hep oranın bir parçasıymış gibi hisseder. Aslında alıcı olsanız da olmasanız da benzer bir yere girerken şuur altında size güven veren sadece mağazanın adı değil, logosu ve kuruluş tarihidir.

↔↔↔

Gelelim günümüze…

Alım gücünün azalması ya da satışların arttırılması pazarlama yöntemlerine değişiklik getirdi. Değişim globalleşmenin vazgeçilmez bir parçası. Üzücü olan, değişimle birlikte etik değerlerin giderek azalması.

‘Çakma’ kelimesi dilimizle çok çabuk kaynaştı. ‘Çakma’ sözcüğüyle ilk kez ünlü markaların taklidi olan çantalar sayesinde tanıştım. İlk satışlar Kapalıçarşı’da başlamıştı. ‘Çakma’ların da alt grupları vardı. Merdiven altı loş odalarda satılanlar, ara sokaklarda tezgah altında depolananlar, “Abla sen bir çay iç, hemen getiriyorum” gibi ekip çalışmaları, en ‘klas’ çakmalar ise tek bir dükkanda satılırdı. Vitrinde göstermelik birkaç numune, çeşitler ise kimsenin içine sığamadığı, basamaklara çıkılan küçük bir depodan aşağı fırlatılırdı. ‘Vitrin’ bir statüydü. Dolayısıyla en pahalı LV, Dior’lar orada satılırdı. Piyasa kendi kendini oluşturmuştu.

Her işin ‘ilk’i merak uyandırır. Böylelikle yenilik takipçileri o dönemde en az bir kez, ‘Kapalı’ya uğramıştır.

‘Çakma’ çantaların ortalama iki tür alıcısı vardı: sade vatandaş ve arabalı vatandaş. Sade vatandaş dolmuşla Cağaloğlu kapısına ulaşır, tek tek ‘çakmacı’ları dolaşırdı. Aralarından bir ikisi satın alır, diğerleri de ‘fikir edinmiş’ olurlardı. İkinci grup, ‘çakma’ aldığını bilinmesini istemez, vitrinlik klas dükkanın sahibine telefonla sipariş eder, şoförüyle aldırırdı.

Kapalıçarşı ayrı bir olay. Dükkan kapısında kuruluş tarihi olması gerekmez. ‘Çakma’ arayanlar için güven ikinci plandadır. Müşterinin aradığı bir güleryüz ve “İnanın başkasına bu fiyattan vermem” cümlesini duyup iyi bir alışveriş yaptığına inanmaktır.

Çakmaların moda olduğu ilk zamanlarda, ‘hayatta plastik çantaya para vermem’ diyenlerin çoğunda en azından plaja giderken ellerinde birer çakma Longchamp görebilirsiniz.

Sağlıkla kalın.  

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün