Bu ayki köşemde yazılar yerine çizgilerle geçtiğimiz yıldan izlenimlerimi yansıtacağım, belki gelecek ay da 2024’ten izlenimlerime devam ederim. Bu köşeyi ya da başka yerlerde yazıp çizdiklerimi takip edenler çizgilerime arada tesadüf ediyor olabilirler. Giderek yazmaktan çok çizmeye, ya da çizgi/yazı karışımı bir dile dayalı ‘iş’ler yapmaya başladım. Aslında bu yazma çizme sürecinin başlangıcı da neredeyse 45 yıl öncesine gidiyor.
İzmir’de bir tıp talebesi olduğumda yazmıyordum, ama çiziyordum. Çizgilerim önce İzmir gazetelerinde, sonra 1970’lerin sonunda Demokrat çıkmaya başlayınca Demokrat’ta yayımlanmaya başlandı.
Bir yerde çizgi benim için ilk göz ağrısı. Yazmaktan çok çizerek anlatabilen bir insanım. karikatürü hep ana ifade aracım olarak gördüm. Ama, bir biçimde mecburen çizgiden çok yazarak anlatmaya başladım. Yine de, hem yayınevlerinin hem de bana yer açan gazetelerin hoşgörüsü sayesinde araya çizgilerimi kıstırmayı başardım!
Çizgiyi çok kullanmak, okura, okurun düşünce gücüne daha fazla yer bırakıyor. Benim yazarkenki düşünce süreçlerimi sadece benim kafamda ilk olduğu gibi değil de, kendine göre, ve bir ölçüde eleştirel bir gözle görmesini sağlıyor okurun.
31 Mart seçimlerinin akşamına seçim sonuçlarına yorumum.
Babalar Günü şerefine. Babalık dinamik bir süreçtir.
Sürekli değişim sözü edilen bir ülkede neden bir şey değişmiyor, sorusuna bir cevap.
Okullar açılırken öğrencilerin hazır oluşu klasik bir medya başlığı. Okulların hazır olmadığını fark etmek çok zaman aldı.
Savaş ve katliamlar için yetişkinlerin mazeretlerini çocuklar kabul etmiyor.