Tembellik hakkı

Selin SÜAR Köşe Yazısı
31 Aralık 2024 Salı

Instagram ve Facebook’ta paylaşılan anlar, LinkedIn’de bitmek bilmeyen ‘ben çok çalışkanım’ paylaşımlarından eminim hepimize -bunu yapsak bile- bir noktada fenalık gelmiştir. Özellikle son dönemlerde sıklıkla takip ettiğim LinkedIn’de amiyane tabirle 100 numaraya giderken bile ‘iş yapıyorum, bakın, görün!’ iletileri bir noktada çalıştığımızı bilsek bile ‘ben herhalde hiç çalışmıyorum’ sorgulamasına götürüyor insanı. Her yeni yıla girmeden önce karşımıza çıkan ‘geçen yıl ne yaptım, yeni yılda ne yapacağım?’ listesindeki sorulara bakarken aktif olmanın, görünür olmanın, boş zaman aktivitesi adı altında bile bir şeyler yapmış olmanın; özetle devamlı koşmanın ve her adımı muhakkak kayıt altına almanın yeni çağın gerekliliği haline dönüştüğünü bir kez daha fark ettim. Yaşam koçlukları, motivasyon teorileri, günü planlama ve zaman yönetimi dersleri; kısacası bana göre ne kadar ‘boş’ iş varsa her biri entelektüel olmanın şartı altında pompalanmaya son sürat devam ediyor. Bu noktada insan tembelliği düşünmeye başlıyor. Tembel olma, hiçbir şey yapmama hakkı yok mudur?

Tarihe uzandığımızda tembelliğin tam karşısında duran çok çalışmak, Yaratıcı’nın insanoğlunun itaatsizliğine karşı verdiği cezanın çok önemli bir unsuru olarak karşımıza çıkar. Cennetten kovulan Adem ve Havva ile onların soyundan gelenler, kendilerini beslemek için çalışmak zorunda kalır; ancak bunun yanında meşakkatli işler Tanrı'nın gözünde insanlığın kurtuluşunun bir parçası olur. O zamandan beri versiyonları değişik biçimlerde karşımıza gelen ‘Yedi Ölümcül Günah’ listesinde tembellik; açgözlülük, kıskançlık, oburluk, şehvet, gurur ve gazapla birlikte yerini alacak bir ahlaksızlık olur. Orta Çağ’a uzandığımızda tembellik için uygulanan son derecede sadist cezalar, ‘faniler’i korkutup onları sıkı çalışmaya sevk etmek için tasarlanmış eylemlerden ziyade tembelliğin onulmaz ruhsal tehlikeleriyle ilgili duyguları aktarmakla bağlantılıydı. Tembellik bir insanın kendi kendini yok etmesinin önündeki ilk kapıydı, çünkü diğer altı ölümcül günah da onun peşi sıra gelmekteydi. Günahkârlığa ve sonuçlarına ilişkin en ayrıntılı ve şairane eser hiç şüphesiz ki Dante'nin İlahi Komedyası’dır (1320). Yaşamları boyunca tembel olanların büyük bir enerjiyle ortalıkta dolaştığı, aşırı tembellik hakkında uyarıcı hikâyeler söylenen ve sıkı çalışmanın erdemleri hakkında eğitici hikâyelerin okunduğu bir yerdir burası. Dante'ye göre, yaşarken harcamaktan kaçındığımız her türlü emek, yalnızca öbür dünyaya ertelenir…

Tembellik, yüzyıllar boyunca pek çok kez görünüm değiştirse de genel olarak kötü bir ünü oldu, ancak 20.yüzyıldan itibaren belki de hiçbir zaman olmadığı kadar hak, ayrıcalık ve dahi statü olarak kabul edilmeye başlandı. Paul Lafargue’ın ‘Tembellik Hakkı’ olarak öne sürdüğü kavram, kapitalist sistem içerisinde acımasız sömürüye karşı bir özgürlük hakkını savunarak ortaya çıktı. Modern çalışma sisteminin insanın doğasına ait olan sağlık, huzur, neşe, birliktelik gibi tüm güzellikleri yok eden en büyük günah olarak gören kavram, aşırı çalışma sürelerinden dolayı düşünmeye fırsat bulamayan insanların bilişsel açıdan geldiği yozlaşmayı tartışır. Günde 12-16 saat çalışmak zorunda olan insanların sınıf bilinci geliştirmekten çok uzakta olduğunu savunan düşünürün entelektüel soysuzlaşma olarak betimlediği bu durum, modern insanın ortak özelliği olmuştur. Lafargue, eserinde bundan kurtuluş için net bir reçete sunmaz ve yalnızca çalışma süresinin kısaltılmasına değinir. Yazara göre çalışma süresi kısaldıkça çalışan insanlar daha üretken ve mutlu olacaklardır. Esasında boş zaman kavramı ile birleşen bu durum, yazarın eleştirdiği kapitalizmin kıskacına girmekten kurtulamaz. Tatil planları, eğlenceler, birlikte yapılan aktiviteler; kısacası her biri başta da sözünü ettiğim kayıt altına alma ritüelleriyle birleşip yine doğamızı bozar. Boş zaman esasında, köleler, serfler gibi bedensel olarak çalışmak yerine bir insan olarak kendini gerçekleştirmenin bir imkânı olarak görülse de kapitalizm ile bedensel çalışmanın dışında kalan zaman olarak algılanarak nitelik ve işlev olarak değişime uğrar.

2025’te zamanın bir yarış atı performansı sergilediğini ve ona yetişemediğimiz endişesini bir kenara bırakarak tam anlamıyla birkaç saat bile olsa hiçbir şey yapmamaya söz verdim. Bunun adı meditasyon olmayacak, kırlara kendimi vurdum olmayacak, boş zamanımda kendi öz bakımıma önem veriyorum da olmayacak. Sadece oturup duvara veya karşımdaki her ne ise ona bakacağım. Belki de uyurum.

Herkese güzel bir yıl dilerim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün