Yahudiler için yılbaşı, uluslararası benimsenen 31 Aralık’ta değil de, yılın başı anlamını taşıyan Roş Aşana ismini taşıyan, İbrani takvimindeki Tişri ayının birine gelen tarihe göre kutlanır. Bu kutlamanın neden eylül veya ekim ayına rastladığını hep merak etmişimdir. İnanca göre, Yahudilikte Roş Aşana, evrenin ve insanın yaradılışını temsil eder. Bu da önemli bir kutlama nedenidir. Peki, Roş Aşana’nın kutlanması ile ilgili tarihsel kökenler, hasat dönemiyle de bağlantılı olduğu bariz değil midir? Yahudi takvimine göre Tişri ayı, tarımsal yılın sonunu ve yeni yılın başlangıcını işaret eder. Bu dönem, aynı zamanda hasat mevsiminin sona erdiği, yeni ekinlerin de ekileceği bir zamandır. Hasat dönemiyle ilgili bazı noktalar şöyle düşünülebilir:
*Antik dönemlerde Yahudiler, tarıma dayalı bir yaşam sürüyordu, yılın verimliliği tarımsal faaliyetlerle bağlantılıydı. Eylül ve ekim ayları boyunca, ilkbahar ve yaz aylarında büyüyen mahsullerin hasadı, toplum için önemli bir olaydı. Hasat dönemi, elde ettikleri mahsul için şükretme ve Tanrı’ya minnettar olma zamanı olarak da görülür. Hasat sezonunun sona ermesi tabii ki, yeni bir döngünün başladığını da simgeler. Dolayısıyla, yeni yıl kutlaması hem tarımsal hem de manevi olarak yeni başlangıçların önemine işaret eder denebilir. Bu yıl Noel’le aynı zamana denk gelen Hanuka (Işıklar Bayramımız) da, mucizeler ve yeni bir dua, yeni umutlar dilekleriyle 8 gece yakılan mumlarla kutlanır. İsrail’de çocuklara hediyeler alınan bayramlardan biri olan Hanuka’nın yılbaşı ve Noel’le çok yakın tarihlerde olması bana hep evrene ve insanlığa bir mesaj gibi gelir: “İnsanlar, artık hep birlikte barış ve dayanışmanın olduğu yeni bir sayfa açın.”
31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece saat 00.00’ı gösterdiğinde, dünyanın birçok ülkesi bir yılın sona ermesiyle yeni bir yılın başlamasını kutlar. Yeni umutlar, yeni başlangıçlar dilekleri yüklenen yeni yıl, her yerde değişik geleneklerle kutlansa da, ortak beklenti hep aynıdır; yeni yılın yaşamımıza bolluk, şans ve iyilikler getirmesini isteriz. Yılbaşı kutlamalarının genel tarihçesini incelersek; yüz yıllık yaşamında bu konuda da araştırmalar yapan ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, yılbaşı ve çam süsleme geleneğinin Türklere özgü bir gelenek olduğunu söylüyor. Çığ, bu geleneğin kökeni Orta Asya toplumlarının kutladığı ‘Nurdogan /Güneş Bayramı’ törenlerinden alındığını, Noel ve çam ağacı süslemelerinin, hatta kıyafetlerden ren geyiklerine kadar olan geleneklerin Orta Asya ve Türk boylarından geldiğini ifade eder. Başka bir kaynağa göre, Roma İmparatoru Jül Sezar'ın MÖ 46 yılında Güneş'i referans alan Jülyen takvimini benimsemesiyle, yeni yılın başlangıcı buna göre kutlanmaya başlandı. Böylece, bir yüzü geçmişe diğer yüzü geleceğe bakan, değişimi ve başlangıçları temsil eden Roma tanrısı Janus'un onuruna onunla aynı adı taşıyan ocak -İngilizce’de ‘January’- ayının ilk günü yılbaşı kabul edildi. Romalıların bir sonraki 12 ayı umutla karşılaması, eşe dosta hediyeler dağıtıp iyi dileklerde bulunması yılbaşı kutlamalarının bir parçasıydı. Hıristiyan âlemi hem 31 Aralık’ta yeni yılı hem de İsa’nın doğum tarihi olarak kabul edilen 25 Aralık’ta Noel’i kutlar. Noel bir Hıristiyan bayramı olsa da, evleri dolaşıp hediye dağıtan Noel Baba ve hediyelerin etrafına dizildiği Noel ağacı tüm dünyada kutlamaların en belirgin sembolü haline gelmiştir.
Çocukluğumda, yılbaşı gecesi, ailece toplanılıp, evde kutlanılırdı. Bir de yılbaşı gecelerinde düzenlenen balolar olurdu. Özel dikilen elbiselerin giyildiği bu özel kutlamaları, biz çocuklar sadece çekilen fotoğraflardan görebilir; geceye dair hikâyeleri merakla dinlerdik. Evdeki yılbaşı kutlamaları için, günler önce, verilecek hediyeler ve çeşitli şarküteri ürünleri için alışverişler yapılırdı. Güzel ve çok daha samimi kutlamalardı. Aileler, dostlar, komşular hatırlanır, bir arada neşeli bir gece geçirilirdi. Akıllı telefon ve WhatsApp olmadığı için de dileklerimizi yılbaşı kartlarına yazar, uzakta olanlara da postayla gönderirdik.
Yeni yıl konserlerini hep çok sevmişimdir. Sanırım, genelde neşeli ve tanınmış eserlerin çalındığı bu konserleri halen merakla bekleyenlerimiz vardır. 26 Aralık gecesi, dünyaca ünlü Macar keman virtüözü Roby Lakatos önderliğindeki Lakatos Ensemble ile Türkmen şef Rustam Rahmedov yönetimindeki CRR Senfoni Orkestrası, Cemal Reşit Rey Konser Salonunda müzikseverlere unutulmaz bir gece yaşattı. Ülkemizde Cihat Aşkın ile beraber konser de veren, Gypsy Jazz sanatçısı Lakatos, bütün kemancıların idollerinden Stéphane Grappelli gibi isimlerle çalışmış bir virtüöz. Bizet’in ünlü Carmen operasıyla başlayan konser, Damdaki Kemancı’dan ‘If I were a Rich Man’le devam ettiğinde, Lakatos’un kemanından bu yorumunu dinlemek çok harikaydı. Rus halk müziği ezgileri arasında ününü tüm dünyaya yaymış olan ‘Deux Gitare’, ile de tüm sahne ve orkestra Macar müziğinin neşesini yansıttı. Macar çigan müziğinin dünyadaki belki de en ünlü temsilcisi sayılan Lakatos, konseri ‘Csardas’ eseriyle sonlandırırken, Türk valslerinden ‘Pervane’ ile duygulandıran bir final yaptı. Lakatos’un keman performansı, enerjisi yüreğimize ve ruhumuza özlediğimiz bir neşe kattı. Dilerim yeni yıl tüm insanlığı birleştiren evrensel bir dokunuş olan müzik gibi ve bu konser gibi yepyeni notalarla, hepimize neşeli melodiler sunar.