Yaakov’un vefatından önceki hastalığı döneminde Yosef iki oğlunu alarak babasını ziyarete gider. Bu ziyaret aynı zamanda Yosef’in behor olduğunun da tescilidir. Efrayim ve Menaşe Yaakov’un oğulları gibi pay alma hakkına sahip olurlar. Yaakov onları daha sonra muhteşem bir beraha ile kutsar. Bu öyle bir berahadır ki günümüzde hâlâ bunu çocuklarımızı bereketlendirmek için kullanırız.
“Beni tüm kötülüklerden kurtaran melek gençleri kutsayacak ve benim adım ve atalarım Avraam ve Yitshak'ın isimleri onlarda çağrılacak ve onlar ülkenin ortasındaki balıklar gibi verimli olacaklar.”
Bu kutsamada ilginç olan balıklarla bir ilişki kurmaktır. Bunu yakından görmeye çalışalım: Burada üzerinde durmamız gereken kavram ‘mağdur olmak’ olarak görülebilir.
Tarihimiz boyunca Yahudi halkı mağdur olmuştur. Her türlü kötü muameleye ve zulme maruz kaldığımız sır değildir. Ama Bene Yisrael bunu bir yaşam tarzı olarak benimsemez. Mağduriyet hiçbir zaman kimliğimiz olmamıştır. Her zaman güçlü ve kararlı kaldık, onurumuzu, büyük potansiyelimize ve bizi bekleyen görkemli geleceğe inancımızı koruduk.
Çoğu zaman, bir çocuk masada sinirlendiğinde ya da kırıldığında kanepeye gider ve somurtur. Bazı çocuklar uzun süre bu şekilde kalır, mağduriyetini benimser, kendine acır ve karşı tarafta acıma hissini uyandırmaya çalışır. Bazen de çocuklar birkaç dakika sonra kalkıp masaya döner. Bu çocuklar kendilerini kurban olarak tanımlamaktansa, toparlanıp yollarına devam etmeyi seçerler.
İşte Yahudi halkı böyledir. İnciniriz, yere düşeriz ama ne kendimize acırız ne de acınmak için çaba içinde oluruz. Mağdur olsak da bu duyguyu bir yaşam biçimi olarak benimsemeyiz. Başımıza ne gelirse gelsin kendimize ve büyük kapasitemize ilişkin güvenimiz sarsılmaz.
Yosef ve çocukları bu konuda en iyi örneklerden biridir. Yosef, kardeşleri tarafından bir ihanete uğrar, daha sonra haksız yere işlemediği bir suçla itham edilir ve yıllarca hapiste kalmasına rağmen kırılmaz. Oğulları yabancı bir ülkede, büyükbabalarından ve ailesinden uzakta doğup büyür, ancak yine de İsrail'in on iki kabilesinin kurucuları arasında yer almayı başarırlar. Yaakov’un torunlarına ilişkin sorduğu “Mi elle/ Bunlar kim” sorusuna Yosef’in verdiği cevap efsanevidir. “Banay em/ Onlar benim çocuklarım.”
Yaakov'un onlara verdiği beraha, bu sağlam duruşun her zaman devam etmesi gerektiğine işaret eder. Atalarımızın hepsi belli sınavlardan geçmiş ve sabırla bunun üstesinden gelmiştir. Kutsamada kullanılan “veyikare / çağrılsın” ifadesi ‘Kli Yakar’ adlı kaynağa göre ‘yakar’ yani değerli ve görkemli olarak dilimize çevirebileceğimiz sözcüğün kaynağından türer. Avraam, Yitshak ve Yaakov, zor zamanlarda bile içlerindeki büyüklüğün ve ihtişamın farkınadırlar. Bu, Yaakov'un Yosef'in çocuklarına bahşettiği bir lütuftur. Onlar ne yaşarlarsa yaşasınlar her zaman sahip oldukları değerin farkında olacaklardır.
Ve balıklar. Su altında kimsenin dikkat etmediği, görmediği hatta ilgilenmediği ortamda yaşayan ama çoğalan balıklar. Kimse ummadığı ve başarının mümkün olmadığını düşündüğü zamanlarda bile ‘su altında’ büyüyen, çoğalan ve başaran balıklar gibi olmaları gerektiğini Yaakov torunlarına söyler. Bu da Yahudi toplumunun en büyük vasıflarından biridir. Zor zamanlarda bile mükemmelleşmeyi başarabilirler. Bunun örneklerini hem tarihte hem de günümüzde görmek mümkündür. Mağduriyete ve umutsuzluğa düşmek ve kendimizi çaresiz görmek yerine ileriye gitmek, yaratmak, inşa etmek ve hedefe odaklanıp onu yakalamak gerekir.
Gelelim çocuklarımıza verebileceğimiz en sağlam berahalardan birine: “Yesimeha E.loim keEfrayim vehiMnaşe / Tanrı seni Efrayim ve Menaşe gibi yapsın.” Bu çok özel bir berahadır. Efrayim ve Menaşe Yosef gibi bir tsadiğin oğulları olmaktan, Yaakov gibi muhteşem bir tsadiğin oğulları olma şerefine erişmişlerdir. Ancak bu aynı zamanda bir ebeveynin çocuğuna dileyebileceği en büyük nimettir. Azimli olmak, mağduriyete direnmek, zor zamanlarda bile kendinden emin ve hırslı kalabilmektir.
Hepimiz bir noktada, bir yerde veya olayda mağdur oluruz. Hepimiz zorluklarla yüzleşmek zorunda kalırız. Hepimiz bazen kendimizi su altında boğulmanın eşiğinde buluruz. Ama biz mağdur olduğumuzda bile mağduriyete direnme gücünü tsadik atalarımızdan alırız. Zorlu koşullar altında bile gelişmeyi ve büyümeyi sürdürürüz.
Taşıdığımız bu değerli mirasla her zaman cesaretimizi korumaya çalışalım. Başımızı eğmeden, hep dik tutarak, azim ve kararlılıkla ulaşmamız gereken hedefe ulaşmak için yapmamız gerekenleri yapalım.