Şemot peraşasında Tanrı ile Moşe’nin ilk temasını okuruz. ‘Yanan çalı’ şeklinde bildiğimiz bu karşılaşma aynı zamanda Moşe’nin peygamberlik serüveninin başlangıcı ve Mısır çıkışı ile sonlanacak uzun sürecin ilk adımlarıdır. Moşe’nin yanan çalı tecrübesini geçirdiği zamandaki görevini de Tora verme ihtiyacını duyar. “Vayinag at atson ahar amidbar / çölde koyunları güderken.”
Midraş Tanhuma bu yaklaşımın daha derin anlamını verir. Tora Moşe’nin özellikle çöle çekildiğini çünkü orada büyük şeyler olacağını öngörebildiğini söyler. Çünkü Bene Yisrael çölde Tora ve mitsvalara sahip olmuştur. Çölde geleceğin Bet Amikdaş’ının modeli olan Mişkan inşa edilmiştir. Çölde yaşamlarını sürdürebilmeleri için mucizeler ‘man’, su kuyusu ve onur bulutları burada gerçekleşmiştir.
Daha sonraki açıklamalarda Malbim ise bu sembolizmi daha da geliştirir. Issız ve yaşanmaz bir bölge olan çölün fizikselliğin yokluğunu temsil ettiğini söyler. Çöl, insanın fiziksel ihtiyaçlarının zar zor karşılandığı, en iyi ihtimalle en minimal şekilde hayatta kalabildiği bir yerdir. Bu nedenle ‘midbar / çöl’, kişinin kendisini tüm fiziksel aktivitelerden arındırdığı tam maneviyatı sembolize eder. Malbim, Moşe'nin çölde ‘Keduşa’ yani kutsallık aradığını açıklar. Moşe, herhangi bir fiziksel niteliğe sahip olmadan, tertemiz, kutsal bir hayat yaşamak ister. Bu durum daha önce verdiğimiz çölde koyunları gütmek dediğimiz ifadenin anlamıdır. Çöl, normal fiziksel dünyayı terk ederek tamamen ruhsal bir varoluş yaşamak isteği anlamına gelmektedir.
Moşe yanan çalıyı görüp ona yaklaşacak cesareti gösterdiğinde Tanrı onu fazla yaklaşmaması konusunda “Al tikrav alom /fazla yaklaşma” sözleriyle uyarır. Tanrı burada Moşe’ye fiziksel yaşamdan tamamen arınamayacağının mesajını vermek istediğini anlatır. Çünkü bütün insanların fiziksel bir tarafı vardır. Hepimizin karşılamakla yükümlü olduğu fiziksel ihtiyaçları mevcuttur. Hepimiz fiziksel ihtiyaçlarımızı kaldıramayacağımızı kabul ederken Keduşa aramak için çaba göstermeye çalışıyoruz.
Malbim gerçek bir Keduşa aramak için çöle gitmemiz gerektiğini yani hayatımızdan bazı şeyleri çıkarmamız gerektiğini öğretir. Çağdaş anlamıyla kendimizi içinde yaşadığımız toplumun kültüründen ayırmamız gereklidir. Diasporada farklı kültürler içinde yaşarken kendimizi tamamen izole etmemiz mümkün değildir. Ancak evlerimizde bir ‘çöl’ yaratmak kısmi de olsa mümkün olabilir.
Elbette ki elektrik, akan su, hepimizin alışık olduğu sağlık koşulları olmadan, yoksullukla boğuşan bir yaşamdan söz etmiyoruz. Sözünü ettiğimiz ruhani kirliliktir. Biz kendimizi, ailemizi, çocuklarımızı bu ruhani kirden uzak tutmakla yükümlüyüz. Maalesef kendimizi ve çocuklarımızı, hiçbirimizin maruz kalmaması gereken materyallere maruz bırakıyoruz. Hiçbirimiz böyle yaşamak zorunda değiliz. Ancak sınırlar koymak zorundayız. Yahudiliği hayatımızda bulundurmak ve yaşamak için mutlaka kendimize ve çevremize sınırlar koymak bir zorunluluktur. Çevremizin kabul ettiği şartlar bizim mutlaka kabul etmek zorunda olduğumuz koşullar değildir.
İşte Moşe Rabenu çöle giderek ne yapmamız gerektiğini öğretmiştir. Evimize aldığımıza, tükettiğimize, kullandığımıza dikkat ederek Keduşa dediğimiz kutsiyeti yakalamak mümkün olacaktır.