Antik Yunan coğrafyasında Atina’daki demokrasi, bugünün demokrasisinin köklerini aldığı, halkın doğrudan idarecileri seçme ve yasaları onaylama gibi uygulamaları da içeriyordu.
Çağın en önemli düşünürlerinden Platon’un yaşadığı dönemde ülkesinde 70 yıllık bir demokrasi birikimi vardı. Platon uzun uğraşılar sonucu kaleme aldığı ölümsüz ‘Devlet’ adlı eserinde ideal devletin kodlarını yazarken demokrasiyi de masaya yatırmış ve onun yumuşak karnını inceleyerek bir anlamda demokrasi eleştiricisi olarak tarihe geçmişti.
Platon, Atina’daki yönetimin ülkenin sonunu getireceği endişesinden hareketle eserinde demokrasiyi mealen şu sözlerle eleştirir:
“Demokrasinin esas kuralı, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye dönüşebilir. Çünkü halk övülmeyi sevdiği için güzel sözlü ama kötü demagoglar idarenin başına geçebilir. Bu kişiler halkın arzusuna göre konuşur ve halkın desteğini alarak yükselirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir, ama demokrasi ile eğitim ikiz kardeştir. Bu nedenle eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse, orada oligarşi oluşur. Demagog lider altındaki devlette bir müddet sonra kaos türeyecektir. Bu kaosu önlemek için demagoglardan diktatörler çıkar ve sonunda halk bir tiranın yönetiminde köle toplum olarak yaşamaya başlar.”
Platon’un ideal yönetim için bulduğu çare, eğitimli ve bilge kişilerden oluşan belirli bir sınıftan seçilecek filozof-kralların ülkeyi yönetmesi idi. Bu öneri, filozofların toplumu bilgileri, bilgelikleri ve ideal adalet anlayışlarıyla yönetebileceği fikrinden kaynaklanıyordu. Ancak bu ideal yönetim biçimi ne Atina’da ne de sonraki çağlarda başka demokrasilerde uygulamaya konulmamış, teorik bir siyasal yönetim biçimi olarak kalmıştı…
20. yüzyılın en önemli siyasal bilimci ve düşünürlerinden Karl Popper, eğitimsiz veya kolayca manipüle edilebilecek toplumlarda demagog liderlerin çıkabileceği tehlikesini kabul etmekle birlikte, Platon’un demokrasi görüşlerine eleştiri getirmiş ve demokrasi sayesinde seçilmiş demagog liderlerin yine demokratik seçimlerle görevden uzaklaştırılabileceği gerçeğinden hareketle demokrasinin mümkün olan yönetim sistemleri arasında en adil olduğunu savlamıştı.
Popper, Platon’un filozof-kral sisteminin toplumsal mühendislik olduğunu ve doğası gereği sistemin zamanla otokrasi ve diktatörlüğe dönüşebileceğini ifade etmişti.
***
Platon’un anlatmaya çalıştığı, demokrasilerde seçimler sonucu ülkeyi yöneteceklerden demagoglar çıkabilme tehlikesini, bugün dünyada ortaya çıkan popülist liderlerin yarattığı ve yaratacağı tehlikeye benzetmek pekala da mümkün.
Bunun en parlak ve taze örneği, sayısız suçlamalarla ilgili davaları halen devam etmekte olan ve tekrar başkanlığa seçilen Donald Trump olmalı.
Kontrolsüz kapitalizmin yarattığı sosyal ve ekonomik eşitsizlikten ve orta sınıfın ciddi anlamda zemin kaybetmesinden dolayı sokaktaki vatandaş, zenginler ve elitler şeklinde tanımladığı eğitimli kesimi kollayan sistem tarafından yalnız bırakıldığına inanıyor. Buna tepki olarak da hoşuna giden retoriği tutturan, popülist liderliğin en parlak örneği olan Trump’ı tekrar ülkenin başına getiriyor.
Meselenin en ironik kısmı, ekonomik sıkıntıdan muzdarip olanların seçtiği kişinin zenginleri koruyacak zengin bir iş insanı olması. Burada, çağımız demokrasilerinde sağ veya sol kesimlerin tarihi olarak destekledikleri siyasal lider profillerinin iç içe geçmiş olduğu gerçeği var. Örneğin ABD’de tarihi olarak işçi kesiminin desteğini alan Demokrat Parti’nin bu kesiminde, partinin artık elit denilen eğitimli ve göreceli olarak zengin kesimin partisine dönüştüğü algısı yatmakta. Ve bu paradigma değişikliğinin yarattığı kaos ortamından faydalanan ise popülist lider oluyor, Trump örneğinde olduğu gibi.
Mağduriyet yaşayan, kendisini yoksullaştıran sisteme başkaldırışını, ya seçimi protesto ederek ya da tarihsel oy verdiği partinin karşıtına oy vermekle gerçekleştiriyor.
Platon’un memnuniyetsizlik durumunda demagog liderlerin ortaya çıkma tehlikesinin bugünkü versiyonunu yaşıyor kimi demokratik ülkelerin halkları.
ABD örneğinde ise, Trump yetmezmiş gibi, dünyanın en zengin kişisinin de bu popülizm sağanağında ikinci rolü alma çabaları, popülizmin pluto-popülizm (zenginlerin popülizmi) versiyonunu doğurmuş durumda.
Über zengin Elon Musk’ın ekonomik olarak mağdur kesimleri destekleyeceğini düşünmek için öngörülebilir bir bilgiye sahip değiliz ama Musk’ın kendi iş dünyasının ajandasına, itirazsız ve bürokratik düzenleme ve kısıtlamalara boyun eğmeden devam etmek için demagog liderin yanında farklı bir demagojik ve saldırgan bir siyaset işleyeceği anlaşılıyor.
İngiltere ve Almanya’nın içişlerine ait, damardan denilebilecek söylemlerde bulunması ya güç zehirlenmesi ile ya da narsistik karakteriyle açıklanabilir. Üstelik Almanya gibi bir ülkede aşırı sağı açıkça desteklemesine bir anlam vermekte zorlanılıyor olunması lazım. Demokrasilerin köküne kibrit suyu dökecek aşırı sağ ideolojiye destek tam da Platon’un, demokrasinin ölmesine neden olacak gelişmeler için yaptığı kadim uyarıyı hatırlatıyor.
Donald Trump’ın ise daha iktidara gelmeden kimi ‘dost’ ülkeleri bile tehdit edip yayılmacı bir siyaset izleyeceğine dair yarattığı algının ne kadarının gerçeğe dönüşeceği hiç bilinmiyor. Kimilerinin milliyetçi damarını kullanarak hiçbir zaman gündeme gelmemiş toprak iddialarında, ‘büyük’ düşünen güçlü lider algısı için bulunduğu aşikar. Ancak bunun dünya barışına darbe vuracağını ya bilmiyor ya da umurunda değil.
ABD ve başka kimi ülkelerin, bugünkü ve gelecekteki popülist liderleri yüzünden hem kendilerini hem de dünyayı, öncesi görülmemiş şekilde belirsiz bir zaman evresine soktukları anlaşılıyor.
***
Platon’un 2500 yıl öncesinde yaptığı uyarı bugün için de geçerli. İnsan fıtratının çağlardan bağımsız olarak aynı kaldığını kanıtlayan öngörüsü bugün karşımıza demagog ve popülist liderlerin iktidarlarının gerçeğine evrilmiş durumda.
Geriye kalan tek sigorta, demokratik seçimler.
Popper’in dediği gibi, bunların yine demokrasi sayesinde, serbest seçimlerle görevlerine son verilebilmesi pek de mümkün.
Yeter ki aradaki fatura ağır olmasın.
Bilge kahramanımızı kaybettik
Çok önemli bir büyüğümü, kadim dostumu, Rav İsak Haleva’yı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim.
Her daim güler yüzünü eksik etmeyen, ruhlarımıza sis indiği zaman, parlak güneş ışığı düzeyindeki aydınlık ve umut dolu sözleriyle bize hayatın iyimserlik iksirini hatırlatan, en ciddi meselelerde bile yolun aydınlık tarafını göstermek adına, hicvin gücünü kullanarak bu kez bizi gülümseten bir büyük lider insanı kaybettik.
Bir din insanı olarak, inancıyla insanı en zor zamanlarda bile tevekküle teslim ettirerek ayakta durmasını sağlayan bir büyük inanç insanını kaybettik.
Bir eğitmen olarak öğrencilerine sevgi ile sonsuz birikimini aktarmaya çalışan, karşılığında kendisine samimiyetle büyük saygı gösterilen bir ‘Hoca’yı kaybettik.
Mütevazi insan olmanın değerini bizzat davranışları ile dokunduğu sayısız insana öğreten erdemli bir halk insanını kaybettik.
Kalabalık aile olmanın mutluluğunu bize hissettiren, her bir ferdiyle sevgi ile yakından ilgilenen bir baba ve büyükbaba sıcaklığıyla, herkese emsal olacak bir aile liderini kaybettik.
Herkes, hepimiz, dokunduğu her bir insan ve hatta mekanlar da onu hep özleyecek.
Işıklar içinde istirahat etsin mütevazi bilge kahramanımız.
Baruh Dayan Ha Emet.