Vaera peraşasının girişi aslında Tanrı ile Moşe arasındaki diyalogun devamı gibidir. Moşe halkın lideri olmaya pek hevesli değildir ama Tanrı emrine karşı gelmeyerek Paro ile görüşmeye gider. Sonuç bir hüsrandır. Sadece onları göndermekle kalmayan Paro aynı zamanda işlerini ağırlaştırır. Moşe beklenen tepkiyi vererek Tanrı’nın neden halkına kötülük yaptığını ve neden kendisini gönderdiğini sorar. Tanrı Moşe’ye güvence verdikten sonra onu paylar.
Paylamanın esasında Tanrı’nın isimleri ön plandadır. Avraam, Yitshak ve Yaakov’a verilen sözler vardır ancak hiçbiri bu sözlerin gerçekleşeceği kadar yaşamamıştır. Ancak onlardan bir şikâyet de yoktur. Tanrı atalarla ‘E.l Ş.aday/Kadir olan Tanrı’ ismi ile konuşmuştur. Ancak şimdi Moşe ile konuştuğu dört harfli ismin özelliği farklıdır. Atalar şikâyet veya protesto etmezken burada Moşe’nin inancını sorgulamaya yönelik bir soru sorulabilir mi?
Moşe Rabenu’nun inancını sorgulamak güneşin balçıkla sıvanması demektir. Moşe Bene Yisrael’in serbest kalacağından emindir ve Tanrı’ya tam bir emuna ile bağlıdır. Sforno’nun açıklamasına göre Moşe’nin anlayamadığı neden kendisinin bu sürecin bir parçası olduğudur. Bene Yisrael’in durumu daha da kötüleştiyse mutlaka bunun bir nedeni vardır ve Moşe bunu sorgulamaz. Moşe sadece kendini ‘başarısız’ hisseder ve buna üzülür. Onu rahatsız eden çalışmalarının ve çabalarının boşuna olmasıdır.
Tanrı’nın verdiği atalar örneği Moşe’yi rahatlatmayı amaçlar. Onlara verilen sözler yerine gelmemiştir. Bene Yisrael için “yıldızlar kadar çok olacak” ifadesi atalar döneminde gerçekleşmez. Yaakov’un Mısır’a gelişi yetmiş kişidir. Elbette daha sonra Moşe Rabenu Devarim kitabında Mısır’a yetmiş kişi ile gelen Bene Yisrael’in yıldızlar kadar çoğaldığını belirtir. Pasuk 10/22’de şunu söyler: “Beşivim nefeş yaredu avoteha mitsrayma veata sameha Ad… E.loeha kehoheve aşamayim larov /Ataların yetmiş canla Mısır’a indi, şimdi Tanrı seni göklerdeki yıldızlar kadar yaptı.”
Görevlerinin gerçekleştiğini hiç görmemiş olmalarına rağmen kendilerini asla başarısız hissetmezler. Tanrı’nın büyük bir millet vaadini her duyduklarında zorluklar çıkar. Örneğin Avraam'ın çocuğu yoktur ve kıtlık nedeniyle ülkeyi terk etmek zorunda kalır. Yitshak, kendisini kovalayan ve ardından kuyularını çalan Peliştim ile mücadele eder. Yaakov, Lavan ve Esav'la uğraşmak zorunda kalır. Daha sonra kızı kaçırılır ve oğulları, kardeşlerini köle olarak satar. Ancak atalar başarısız gibi görünmüyordu. Kendilerinin büyüklüğünü, önemini ve çabalarının büyük değerini anlarlar ve Tanrı’nın eninde sonunda vaatlerini yerine getireceğine güvenirler.
Belirtildiği gibi peraşamızın adının anlamı ‘göründüm’ olarak dilimize çevrilebilir. Ancak Raşi daha değişik bir yaklaşımla ‘vaera’ sözcüğünü ‘ortaya çıktım’ şeklinde açıklar. Bunun devamında da ‘el aavot / atalara’ ifadesine yer verir. Raşi; Avraam, Yitshak ve Yaakov’un ulusumuzun kurucu babaları ‘avot’ olduklarını açıklamayı gerekli görür. Bildiğimiz bir şeyi açıklamanın nedeni ne olabilir sorusuna yaklaşmaya çalışalım:
Raşi burada bir ebeveynin rolünün ne olduğunu anlatmaya çalışır. Bir ebeveynin birincil görevi, başarısızlık ve hayal kırıklığı zamanlarındaki dayanıklılık niteliği ile çocuklarına model olmaktır. Avraam, Yitshak ve Yaakov bizim ‘babalarımızdır’ çünkü işler yolunda gitmediğinde, işler kötüye gittiğinde, çabalarımız başarıya ulaşmadığında bile bize nasıl kendinden emin, güçlü ve kararlı kalacağımızı göstermişlerdir. Kriz ve sıkıntı zamanlarında bile Tanrı’ya ve en önemlisi kendilerine inanmaya devam ederler. Çabaları istedikleri sonuçları vermese bile kendilerini hiçbir zaman başarısız, umutsuz ya da önemsiz görmemişlerdir. Onları ‘atalarımız / avot’ yapan da budur.
Bizim nesil özgüven ve özsaygı eksikliğinden sıkıntı çekmektedir. Günümüzün gençleri başkalarının başarılarını ve kazanımlarını görür ancak nedense kendi tökezlemelerini kendilerini önemsiz hissetmek için bir vesile olarak algılar. Ebeveynlerin, özellikle de bizim neslimizde sahip olduğu en kritik görev, çocuklarına kendi önem ve değerlerine dair keskin bir duygu aşılamak, onlara büyük potansiyelleri konusunda güvence vermek, ne kadar çok şey başarabileceklerini anlamalarını sağlamaktır. Notları, sosyal durumları veya başka faktörler ne olursa olsun, çocuklar kendilerini asla başarısız olarak görmemelidir. Hayal kırıklığı ve başarısızlıkla karşılaşmış olsalar bile, büyük bir potansiyele sahip olduklarını, dünyaya katkıda bulunacak çok şeylerinin olduğunu bilmeleri şarttır. Bunu sağlayabilmek anne-baba olarak bizim görevimizdir.