Şemot'a bakışım…

Sami AJİ Köşe Yazısı
29 Ocak 2025 Çarşamba

Kulunuza göre, Şemot Tora’mızın en önemli ve en heyecanlı kitabıdır.

Mısır’dan çıkışımız, baştanbaşa tüm halkımızı bütünleşmiş, hür ve tek millet haline gelmesini temin eden olağanüstü bir serüvendir.

Şemot Kitabının hemen başında şöyle bir cümle geçer: “Yaakov’un uyluğundan çıkanların tümünün sayısı, Mısır’da olan Yosef ile birlikte, 70 idi.”…Bene İsrael verimliydiler. Kaynarcasına çoğaldılar ve çok çok güçlendiler. Ve ülke onlarla doldu.”1

Şimdi burada bir parantez açayım. 70 kişi idik. Ama Mısır’dan çıkarken - herhalde dikkat etmişsinizdir - 600.000 kadar “aile” çıktık. En basit hesapla üç milyon kişiydik… 70’ten üç milyona varmak için kabataslak hesapla Mısır’da 400 yıl yaşamış olmamız lazım. Belki de daha uzun zaman… Demek ki, biz asırlarca Mısır’da çok rahat yaşıyorduk. Parantezi kapatıyorum…

Ancak yine kitapta ve hemen yukardaki beyanatı takiben, şu cümleleri okuyoruz: “Mısır’da Yosef’i tanımayan yeni bir kral tahta çıktı ve halkına şunları söyledi: bakın, Bene İsrael halkı bizden kalabalık ve güçlü bir hale geldi… Eğer bir savaş çıkarsa düşmanımıza katılıp bize karşı savaşacak.”

Yine bir parantez… Bütün Tora’da sürekli, bir firavun gidiyor bir firavun geliyor ama hiçbir yerde bir tek firavunun adı geçmiyor. Hâlbuki bu kadar zaman içinde bir tek isim verilseydi tüm olayları tam tarih çerçevesine oturtabilirdik.2

Şimdi sorulacak sual şudur: İsrail halkı hangi düşmanla birleşip de Mısırlıları tehdit edebilir. Firavun kimden korkuyor?

İsrail halkının çok büyük çoğunluğu, Nil deltasının en doğusunda yerleşmişlerdi. Ve sınırın öbür tarafında da yine semitik kabileler yaşamaktaydı. İlişkileri de iyi idi. Ancak büyük bir düşman vardı: ‘Hititler’. Bu devlet sürekli genişlemekteydi ve Suriye’nin bir bölümünü de ele geçirmişlerdi. İşte Hititler, o semitik kabilelerle anlaşıp Mısır’a saldırabilirlerdi. Bene İsrael, bir bakarsınız, bu kabilelere katılırsa Mısır’ın sonu olabilirdi.

Bundan sonra olanları biliyorsunuz: Doğan erkek çocuklar Nil nehrine atılıp boğduruluyor ama Moşe annesinin zekâsı sayesinde bir sepete konup nehre bırakılıyor ve sepet firavununun kızının yüzdüğü yere kadar geliyor. Kız hemen çocuğu evlat ediniyor ona ‘Moşe’ adını koyuyor ve sarayda büyütüp eğitiyor.

İlginçtir o andan itibaren İbranilerden doğan erkek çocuklarla ilgili bir bilgi verilmiyor.

Devam edelim… “Moşe büyümüş ve kardeşlerinin arasına giriyor, onların ıstıraplarını görüyordu. Bir Mısırlının, kardeşlerinden bir İbrani’yi dövdüğüne şahit oldu. Moşe iki yöne göz attı, kimsenin olmadığını görünce Mısırlıyı öldürerek kuma gömdü.”

Gelin görün ki, olaya şahit olanlar vardı. Hepsi de İbranilerdi. Firavun olayı öğrenince Moşe’yi idam ettirmek istedi. Ancak Moşe bir yolunu bularak kaçtı ve Midyan ülkesine yerleşti (Bugünkü Suudi Arabistan’ın batısında Kızıldeniz’e yakın bölgesindeki yöre).

 İlginçtir, o bölgeye çok çabuk uyum sağladı, evlendi,  çoluk çocuğa karıştı.

Aradan kırk sene geçti… Firavunun öldüğü haberi geliyor. O andan itibaren Moşe’nin göreve tayin edilme sürecinin başladığını görmekteyiz.

Büyük tesadüfler sonucu bir davarın peşinden koşarken, Tanrı karşısına çıkıyor ve Moşe’ye “Mısır’a git kardeşlerini Mısır’dan çıkar ve atalarına vadettiğim topraklara, bal ve sütün aktığı ülkeye götür” emrini veriyor.

Ancak Moşe, hemen emre uymuyor: tam tersine niye onun seçildiğini soruyor ve kendisinden daha yetenekli birini bulmasını istiyor. Uzun ve ilginç bir sonra Tanrı, Moşe’nin kekemeliğini anlayışla karşılayıp onun yanına ağabeyi Aron’u vermeyi kabul ediyor ve “Senin için halka o konuşacak. O senin sözcün olacak sen de onun amiri olacaksın.” Böylece de uzlaşma sağlanıyor. 

Burada kişisel bir yorum ekliyeyim. Görevi bu kadar güçlükle kabul eden bir kişinin ‘liderlik’ vasıflarına sahip olduğunu söyleyemeyiz. Zaten bu eksikliğini ve yaratacağı sorunları bütün çıkış serüveni boyunca göreceğiz…

Moşe, antlaşma uyarınca, eşini ve oğullarını eşeklere bindirip Mısır’a doğru yola çıkıyor. Mısır’a yaklaşınca,  Aaron onları karşılıyor. Aileyi bir konuta yerleştiriyor. Biraz zaman geçtikten sonra Bene İsrael’in ileri gelenleri ile görüşmelere başlıyorlar. İlk toplantı çok müspet bir şekilde gelişiyor: “Aaron, Tanrı’nın Moşe’ye konuştuğu tüm sözleri aktardı… Halk, inandı. Tanrı’nın İsrael halkını hatırda tuttuğunu ve sefaletlerini gördüğünü anladılar, diz kırıp eğildiler.”

Yazıma burada ara veriyorum. Şemot gibi muazzam ve mucizevi bir hadiseyi tek bir köşe yazısına sığdırmak herhalde imkânsız.

On beş gün sabrınızı rica edeceğim.

1 İtalikle yazılı cümleleri olduğu gibi Moşe Farsi ve ekibinin tercüme ettiği Şemot kitabından aldım.

2 İlginçtir Tora’nın MÖ altıncı yüzyılda Ezra ve Nehemya tarafından düzenlenmiş nüshalarında firavunlarla ilgili en ufak bir not yoktur. Aynı şekilde MÖ  üçüncü yüzyılda Tora’nın, 72 bilgin tarafından, İskenderiye kütüphanesine konmak üzere Yunancaya tercümesinde de, bu konuda en ufak bir not yoktur.

Belki de genel anlamda biliniyordu ve önemli görmediklerinden not koymaya dahi lüzum görmediler.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün