Tam 4 ay önce NASA, Jüpiter’in Europa adındaki buzdan uydusuna, 2030’da varmak üzere yaşam arama misyonu ile Clipper uzay aracını fırlattı. Hayır, Sevgililer Gününde sizi başlıkla kandırıp yine uzay yazısı satmaya çalışmıyorum. Uzayda yaşam aramak ile Dünya’da aşk aramak arasında paralellik de kurmayacağım. Biliyorum ikincisi daha zor. Dikkatinizi bu uzay aracının dışında bir plakaya kazınmış şiire çekmek istiyorum. ABD’nin ödüllü şairi Ada Limon’un ‘Gizem Övgüsü: Europa İçin Bir Şiir’ adındaki şiirin son dizesinde insan türü için şöyle diyor: “Biz de mucizelerden yapılmışız, büyük ve sıradan aşklardan.” İşte sen git, 5 milyar dolar harca, nihai amacının yaşamın sırrını çözmek ve insanlığı gerektiğinde gezegenler arası türe çevirmek olduğunu duyur, sonra da insan evladını tanımlarken aşık olmasını öncelendiren bir şiiri araca yapıştır. Sevgili NASA, bir gizem keşfetmeye çalışırken arada Dünya’da bulamadığınız aşkı da mı arıyorsunuz? “Hey bunu okuyan gelip beni bulsun. Adres: NASA binası, Dünya.”
Kim NASA’yı suçlayabilir ki. Bugün ya da dün ya da yarın aşkı bulmak hep bir mesele. Ne mutlu ki bilim dünyasında aşk, astronomi dışında, gerçekten çalışılan bir dal. Aşkın biyolojik ve nörolojik temellerini gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz. Diyeceksiniz ki, iyi de ben ne yapayım ilk görüşte aşık olduğumda kalbimi küt küt ettirenin adrenalin ve norepinefrin olduğunu öğrensem. Ya da aşkımdan ayrıldığımda inim inim ağlarken dopaminim, serotoninim ve oksitosinim ne seviyelerden ne seviyelere düşmüş bana ne. Faydası var değerli okuyucularım, merak etmeyin. Bilim ne zaman sizi yüz üstü bıraktı? En büyük uygulaması çöpçatanlık siteleri ve flört aplikasyonlarında bir kere.
Tam da bugünlerde çevremde iki kişi, kendilerini bir aşkın içinde buldular. Keşke benim sayemde diyebilseydim ama anneannemin deyişiyle bu bir ‘entrevista’ değildi, üstelik çöpçatanlık en tipik Yahudi özelliğimdir. Lafı uzatmayayım, bu bir bilim yazısı ve bunun için hazır elime iki denek geçmişken bilim yapmaya soyundum. Bu iki insanın beyinlerinde nereler ışıl ışıl yanıyor diye bakmak için onları direkt MR’a soktum. Şaka şaka. Sapladım iğneyi, hormon değerlerini ölçtüm. Bu da şaka.
Aşk ve çekim konusunda bilim bunları yapıyor elbet ama benim imkanlarım kısıtlı. Bilim biyolojik araştırmaların yanı sıra anketlerle de aşkın doğasını çözmeye çalışıyor. Milyonlarca üyesi olan flört siteleri de bunlara dayanarak kişilik testleri ve eşleştirme algoritmaları geliştiriyor. Şu 500 tane sorunun sorulduğu ama aslında farklı sözcüklerle aslında aynı tip soruları sorduğu için nette 10-15 soru soran testler. Nasıl mı biliyorum sevgili okuyucum, bu yazı için çözdüm de ondan. Bu anketlerin en güzel tarafı size ruh eşinizi vadetmesi gibi görünse de anketler aslında milyonların çözmesi açısından çok değerli. Örneklem büyüklüğü ne kadar çok olursa bilimsel veri o kadar güvenilir oluyor, öyle değil mi? Bundandır ki aşkı bilimsel olarak çalışan bilim insanlarının en başında gelen biyolojik antropolog Dr. Helen Fisher’ın match.com flört sitesi ile ortaklığı bulunuyor.
Benim elimde hazır match etmiş iki denek var demiştim. Anonim kalmak istedikleri için, geçen hafta senaristiyle röportajımın yayınlandığı ve tam da sevgililer günü seyredilecek Adsız Aşıklar dizisine atıfta bulunarak, onlara Adlı 1 ve Adlı 2 diyelim. Adlıları Helen Fisher’ın bilimsel yaklaşımlarıyla gözlemleyip birtakım notlar aldım.
Adlı 1 kızımız çok güzeldir. Adlı 2 ise bıyığına ufak bir müdahale yapılsa oldukça yakışıklıdır. Müdahale derken toptan yok edilmesi demek istiyorum. (Bu kıyağımı da unutma Adlı 1.) İlk basamak olan fiziksel çekim ilk görüşte başarılmıştır.
Fisher der ki, aşk kişide dopamin patlaması yaşatır. Adlı 2, kendi evinden Adlı 1’den önce çıkar. Adlı 1 gördüğü çöp tenekesinin içindeki dolu poşeti dışarı çıkarır ve çöp kutusuna yeni bir torba geçirir. Adlı 2 eve geldiğinde temiz çöp kutusunu gördüğü an beyin devreleri dopamin üretimini maksimize eder. Adlı 2’ye aşık olduğunu ne zaman anladığını sorduğumda tam o anı anlattı.
Fisher’in teorisine göre aşk büyük jestlerde değil, küçük anlamlı hareketlerde saklı olabilir. Adlı 1 kızımız kendi kimliğini ve değerlerini yansıtan bu doğal hareketiyle turnayı gözünden vurmuş, farkında bile değildir.
Yine Fisher’e göre aşkın devamlılığını güven ve bağlılık sağlar. Adlı 2, bu etabı da o anda hızını alamayıp “Evleneceğim bu kadınla” diyerek geçmiştir. Allah’tan Adlı 1 o anda evde değildir. Görünen odur ki çöp torbası değiştirmek hem güven tesis eder hem de bağlılık göstergesidir. Aksini kim söyleyebilir?
Sonuç olarak aşkı bilim olarak inceleyen Fisher’ın prensiplerini doğrulama imkanı buldum. Bilim yapmış sayılmam. İki denek ve bir köşe yazısıyla Nobel’e koşacak halim yok. Ama bilim de bazen böyle başlar: Önce bir şey fark edersin, sonra test edersin. Havada öyle bir aşk kokusu vardı işte. Fark etmemek mümkün değildi. Testimin size ne faydası var dediğinizi duyar gibiyim. Farkındalık yazısı oldu işte bu size. Aşkın formülü yok ama etkisi tartışılmaz. Aşk, sadece aşık olanları değil, etrafındakileri de yükseltiyor. Belki de aşkın en büyüleyici yanı bu—sadece yaşayanı değil, şahit olanı da içine çekmesi. Bu ay aşık olun, oldurtun, olmuyorsa da aşıklarla oturun. İyi hissedeceksiniz.