Beyaz örtünün altındaki sessiz çığlıklar

´´Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına, Allah aşkına, gök, deniz aşkına Yağsın kar üstümüze buram buram.´´ Ahmet Muhip Dıranas´ın ´Kar´ şiirinden

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
26 Şubat 2025 Çarşamba

Doğanın en büyülü ürünü karı özlemek ve ona kavuştuğumuzda hala çocuklar gibi sevinmek, insan ruhunun en gizemli yanı olsa gerek.

Bu gizem, varoluşun başat sorunlarına karşı bir arayış ve de isyan duygusuyla açıklanabilir belki de.

Değil miydi ki, Vincent Van Gogh ölüm döşeğinde kardeşine, “Üzüntü sonsuza dek sürecek demişti”; değil mi ki Schopenhauer, “Bu hayatta mutsuzluk daim, mutluluk istisna” demişti? O halde varoluşun hışmına uğramış insanoğlunun teselliyi doğanın en güzel ürününde bulmaya çalışması kadar doğal bir refleks olamazdı.

Ancak masumiyetin yitirilişi ile birlikte kar daha çok, çirkinliğin yüzünü geçici olarak örten bir ara nefese dönüşecekti…

***

Çocukken kar yağdığında gece yarıları o derin uykumuzdan uyanmayı göze alıp pencere dibine koşar, o büyülü kar’ın gecenin karanlığını bile beyaza dönüştürmesini büyük bir mutlulukla izlerdik.

Daha ileri yaşlarımızda kar yağdığında, o gizemli beyazın, o büyülü Dersaadet’i nasıl daha da görkemli hale getirdiğinin görüntüsü karşısında derin hayallere dalar, yaşanacak güzel günlerin adına umutla hayata ve acımasızlığına karşı gelirdik.

Eskiden kar yağdığında, beyaz’ın verdiği enerjiyle, derin sessizliğin içinde sevgilimize kondurduğumuz busenin çınlamasını duyardık. Bu ses de, ünlü şairin “Yaşamak ne güzel şey kardeşim” dizesinin dilsiz mottosuna dönüşürdü.

Velhasıl eskiden kar yağdığında, çocuk da olsak yetişkin de olsak hayata umudun süzgecinden bakar, dünyaya bir şeklide fırlatılmış olmanın tadını çıkarmaya çalışırdık…

Sonraları, masumiyetin gittiğini, daha doğrusu zaten pek olmadığını gördüğümüzde ise, hayatın ve hiç birimizin mutlak masum olamayacağımızın idrakine vardık.

 Daha da ileriye giderek, dünyanın çirkinliğin ve kötülüğün hakimiyeti altında olduğunu anladık. En hüzün veren bilinçlenme, kötülük karşısında insanın pek fazla bir seçeneği olmadığı gibi hazin bir teslimiyet duygusunda oldu. Zira Yaşar Kemal’in dediği gibi, “Yalanın gücü doğrunun güçsüzlüğünden değildir. Yalan teşkilat kurmuş, doğru yalnızdır. Yalanın geleneği var, doğrunun ise her gün yeniden yaratılması gerek. Her gün bir şafak çiçeği yeniden açması gerek.”

Bu teşkilata karşı gelmek her geçen gün daha da zorlaşırken, kötülük sürekli zemin kazanıyor. Bu meşum gerçek, insanın varoluşunun ta başından beri bizi terk etmedi.

İnsanın içine işlemiş olan bilinçli veya sıradan kötülük, varoluşun yangınına sürekli benzin dökmekte…

***

Bugün kar yağdığında ise masumiyetin yitirildiğini gören insanoğlu geçici bir mutlulukla beyazı seyre dalıyor. Ancak doğanın bu büyüleyici görüntüsünün altında yatan çirkinliği ve kötülüğü düşünmeden de edemiyor.

 Kötülük belki de örtünmeyi bekleyen bir gerçekliğe dönüşüyor kar yağdığında. Ve her bir kar tanesi gökten yere doğru süzülürken bu ortak görevi ifa etmenin saflığıyla seyircisine, “sana geçici mutluluk vadediyorum” diyor adeta. Zira beyazlığın altında ne olduğunu unutuyoruz bir an. Gördüğümüz ve göreceğimiz tüm adaletsizlikleri, çirkinliği ve kötülüğü aklımızdan atıyoruz beyazın çekiciliği sayesinde.

Gerçek bir katarsis yaşıyoruz; arınıyoruz tüm olumsuzluklardan o an.

Orhan Pamuk ‘Kar’ romanında anlatıcısına şu sözleri söyletir:

Kar rüyalarda yağdığı gibi uzun uzun, sessizce yağarken cam kenarında oturan yolcu yıllardır tutkuyla aradığı masumiyet ve saflık duygularıyla arındı ve kendini bu dünyada evinde hissedebileceğine, iyimserlikle inandı.”

Evet, kar geçici bir arınma, bir ümit, bir umut dünyası yaratıyor son tahlilde…

Kahramanımız, altında geçmişin kalıntılarını ve insanlık hallerinin gölgelerini de saklıyor adeta.

Yaşanılan hayal kırıklıkları, yapılan hatalar, kırılmış kalpler karın örtüsü altında kaybolmuş gözükürken, o kudretli saf beyazlık, derinlerdeki sessiz çığlıkları bastırıyor, bir zamanlar toprağa dökülmüş hüzün gözyaşlarını da örtüyor.

Sonra, beyaz bizi terk ettiğinde, maske kayboluyor ve gerçek yine ve yeniden bizimle oluyor.

Kim bilir, belki de gerçek özgürlük, kötülükle ve sorunlu dünya ile yüzleşmekte ve hayatı olduğu gibi kabullenmekte yatıyor.

Böylelikle kar, adeta, içimizdeki karanlıkla gerçekliğin rengine geçişin bir metaforu oluyor. Ancak kötülük güçlenmeye devam ettikçe ve dayanışmayı elden bırakıp yalnızlaştıkça, mutlak yenilgi kaçınılmaz oluyor.

Kar hem mutluluğu hem de yalnızlığı simgeliyor hassas kalplerde.

Velhasıl, kar taneleri gibi yaşıyoruz.

Sonra da, birbirimize değmeden tek tek eriyoruz

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün