Yönetmenliğini Pete Docter'ın üstlendiği ve Pixar Animasyon tarafından üretilmiş 2015 yapımı, 3D bilgisayar animasyonu ‘Ters Yüz’ (Inside Out), Riley isimli küçük bir kızın bebeklikten itibaren iç dünyasında gelişen ve Riley’nin eylemlerini, tepkilerini kontrol eden, temel duygularını anlatan komedi-drama filmi. Serinin ilk filminde Riley’nin ailesiyle birlikte yeni bir şehre taşınmasıyla birlikte içsel dünyasında yaşadığı değişimler nedeniyle karakterin duygularını temsil eden başlıca beş karakter; Neşe, Üzüntü, Korku, Öfke ve Tiksinti etrafında yapılanan bir hikâye yapısı mevcut. İkinci film, Inside Out 2’de ise başlıca dört duyguya eşlik eden yeni karakterler ortaya çıkıyor: Kaygı, Gıpta, Bıkkınlık ve Utanç.
Çok uzun süredir sessizliğini koruyan ya da aksine her yeni gün çok daha fazla hissettiğimiz utanç duygusu temelde toplumsal kurallara uyum sağlamamızı beraberinde getirirken, kişinin kendi sınırlarını çizerek sahip olduğu değerleri savunması açısından önem taşır. Utanç, kişinin toplumsal bir durumu ya da kuralı ihlal etmesi sonucu kendisine yönelik negatif değerlendirmelerde bulunduğu ve yetersiz olduğunu hissettiği için yoğun olarak yaşandığında özsaygıyı da zedeleyen bir duygudur. Utanç duygusunun oluşması için bir önkoşul olarak kişinin, toplumsal açıdan yapılmaması gereken bir şeyi yapması veya suç addedilen bir durumun mimarı olması gerekir. Öyleyse utanç, toplumsal koşullara ve kurallara göre aynı zamanda öğrenilmiş bir süreçtir. Bu kusurluluk hissi, saklanma, kaçınma, başka şeylere yönelme ve çeşitli bağımlılıklar gibi sonuçlar doğurabilir.
Utanç duygusu ile genellikle karıştırılan bir diğer duygu da suçluluk olarak karşımıza çıkar. Michael Lewis (2000), bireyin sahip olduğu standartlar, değerler ve amaçlar doğrultusunda evrensel benliğine göre davranışlarını değerlendirmesini utanç duygusu olarak tanımlarken; suçluluk duygusunu da bireyin kendi davranışını benliğine genellemeden, sadece o anki davranışı üzerinden değerlendirmesi olarak tanımlamakta ve bu iki duygunun özellikleri, davranışsal çıktıları ve motive ettikleri tutumlar gibi birçok konuda farklılık gösterdiklerini söyler. Özetle utanç ve suçluluk duyguları kişinin, içinde bulunduğu olumsuz durumu değerlendirmesi ve bu durumun, bireyin sahip olduğu benlik kavramı ile örtüşmediğini fark ettiğinde ortaya çıkmaktadır.
Tarihin her döneminde utanç duyacak bir şeyler bulabilmek mümkün şüphesiz; ancak hem bireysel hem de toplumsal olarak yüzsüzlük seviyesine varacak kadar rahatlığı, aleniliği ve normalleştirmeyi hiçbir dönemde bu denli yoğun yaşamadık. Kötülükler elbet vardı, ancak hiçbir dönemde bu denli normalleştirilmedi ve yüceltilmedi. Ve tarihin hiçbir döneminde suçluluk ve utanç duygusunun bir kısım tarafından oldukça yoğun, başka bir kısım tarafından da hiç yaşanmadığı bir dönem olmuş mudur, bilinmez… Ancak tarihin bize daima gösterdiği bir şey var ki, o da bu denli yoğun utanç, suçluluk ve korku bombardımanının sonunun, kitlesel bir çığlığa dönüşerek ortalığı büyük bir yangın yerine çevirmesi olmuştur.
Çok bilinen bir replikle bitirmek istedim: “Ingmar Bergman’a sormuşlar; ‘Gidişat kötü, dünya nasıl kurtulacak?’ ‘Utanç’ demiş Bergman; ‘Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir!’”