İnsan; hem bedensel veya biyolojik özellikleriyle fiziksel, hem de ruhsal bir varlık olarak, düşünceleri, duyguları, davranışlarıyla tanımlanabilir. Ayrıca insanlar, toplumsal ilişkiler içinde var oldukları gibi, bu ilişkiler, onların kimlik ve inançlarını oluşturur. Peki, iyi niyetli, iyi insan nedir diye tarihi incelersek; iyi insanlar adaletin ve insani değerlerin peşinden koşmuş, topluma olumlu katkılarda bulunmuş figürlerdir. Bunlar genelde, dünya ve insanlık için daha iyi bir yaşam tarzını seçmiş insanlar, adalet, eşitlik, özgürlük ve sevgi gibi evrensel değerleri savunan kişiler olmuştur. Bu tür liderler toplumsal adalet, insan hakları, çevre koruma, eğitim ve barış konularında da önemli katkılar sağlamışlardır. Mesela, Mahatma Gandhi gibi bir lider, şiddetsiz direnişin öncüsü, adalet ve eşitlik için mücadele eden bir kişiydi. Her zaman da saygı ve sevgiyle anılıyor.
Bu insanlar genellikle EQ ya da duygusal zekası yüksek, empati yapabilen, başkalarının hislerine değer veren ve onların hislerini anlama kapasitesi olan insanlardır. İnsanlara doğru seçimler yapma ve etik davranış sergileme konusunda rehberlik ederler. Ve en önemlisi de; sevgiyi karşılık beklemeden diğer insanlara, hayvanlara ve tabiata sunabilirler.
İnsan, çeşitli duygu ve düşüncelerle seçimler yapar. Bu seçimler de, kişinin değerlerine, inançlarına ve içinde bulunduğu duruma bağlı olarak şekillenir.
Nedense, iyi insan diye düşününce aklıma gelen ilk isim; yokluğuna henüz alışamadığım Hahambaşımız Rahmetli Haleva oldu. Evet o, bütün bu niteliklere sahip, çok iyi ve örnek alınacak bir insandı..ç
Geçtiğimiz hafta Oscar’a aday gösterilen filmler arasında gösterilen
‘The Brutalist’ filmi beni tüm bu kavramları düşünmeye zorladı. Filmin esasında, Holokost’un ardından ABD’ye göç eden Holokost mağduru Yahudi asıllı Macar mimar Laszlo Toth’un hayatı var. Adını da, 1950’lerde yaygınlaşan modern bir mimari akım olan Brütalizm’den alıyor. Laszlo’nun hayatı ve onun iyi niyetli çabalarının yanında, güvenebileceği kişilerle ilişkileri ve seçimlerinin sonuçlarına da tanıklık ediyoruz. Bu mimarın idealist yaklaşımlarının, bazen beklenmedik ve üzücü sonuçlara yol açtığını filmde, izleyiciler oyuncularla birlikte adeta derin ve düşünceli bir yolculuğa çıkıyor. Laszlo, Amerika’ya gelince burada yeni bir yaşam kurma amacı taşır. Ancak, onun iyi niyetli çabaları sık sık yanlış anlaşılma ya da beklenmeyen sonuçlarla son bulur. Ülkesinde birçok önemli mimari esere imza atmış olan Laszlo, yapılarında bir bilinç oluşturma niyeti taşırken, projeleri bazen istenen etkiyi yaratmaz. Mimarın kararları, sadece kendi kariyerini değil, aynı zamanda çevresindeki insanların hayatlarını da etkiler. Bu da, seçimlerimizin ne kadar önemli olduğunu ve hayatımızı nasıl yönlendirdiğini gözlerimizin önüne serer. Hayal kırıklıkları ve haksızlıklar ile süre gelen bir yaşam kavgası, toplumun antisemit davranışların doğurduğu hüzün de ekranda sıkça beliriyor.
‘Brutalist’, neredeyse 3,5 saat süren uzun bir film. Bazı sahneler belki kısaltılabilirdi. Film çıkışında fikrimi soranlara, saatime pek bakmadığımı söyledim. Bu da aslında iyi bir işaretti zira, iyi niyetle yola çıksanız bile, seçimlerin ve toplumsal adaletin karmaşık ilişkilerini derinlemesine keşfeden bir film izlediğimiz kesindi.
Bir başka Oscar adaylı filmi, oyuncuları ile beni oldukça etkileyen ‘Konsey’di. Orijinal ismiyle ‘The Conclave’ filmi, Papa’nın ölümü sonrası gerçekleştirilen kardinal seçimlerini ve bu sürecin yaşandığı birkaç günü anlatıyor. Gizem, entrika ve politik mücadelelerle dolu hikâye, izleyiciyi Vatikan’ın kapalı kapıları ardındaki dünyasına sürüklerken, din ve güç ilişkisini de sorgulayan bir anlatımı da merak çekiyor. Filmlerini her zaman büyük bir beğeni ile izlediğim Ralph Fiennes, ölen Papa’ya son derece bağlı, vefalı, sevgi dolu Kardinal Lawrence rolünde oldukça zor bir görevle vazifelendiriliyor. Entrikalarla dolu bir Papa seçiminde, iyi, dürüst ve vicdanlı insanı canlandıran Kardinal, doğru seçime gidilmesi için hem tecrübelerini hem de duygularını kullanıyor. Acaba dünyamızda ve yakın çevremizde, son zamanlarda bu nitelikleri taşıyan kaç kişi sayabileceğiz?
İnsana iyi gelen şeylerden biri de sanat olabilir. Sevdiğim bir sanatçının konseri, bir sergi bana her zaman iyi gelmiştir. Geçen hafta da harika bir sergiyi görme fırsatını buldum. Eserleri dünya çapında birçok sergi, müze, koleksiyon ve yayında yer alan; 12 uluslararası ödüle sahip ressam Ayşegül İzer’in yeni sergisi ‘Hakikat Öncesi /Pre-Truth’ Maçka’da Red Rouge Art Galeri’de sanatseverlerle buluştu.
İzer, bu sergideki eserleri için “Mutsuz, endişeli dünyalara katılmaktansa, zihnimi yaratıcı ve hayali şeylere yormak bana hep daha cazip geldi” demiş. Eserleri de tam öyle olmuş. Tablolar ve renkler içimi açtı desem hiç yalan olmaz. İşte, çok şükür yaşamda iyi olaylar da var. Bir kişiye söylenecek en güzel dileklerden biriyle sizlere “Dilerim Tanrı herkesi iyi niyetli ve merhametli, insan gibi insanlarla karşılaştırsın” diyorum.