Angelina Jolie’nin bir röportajında Haluk Bilginer hakkında söylediği övgü dolu bir sürü sözü duymak, zaten çok sevilen ve çok yetenekli Türk bir sinema sanatçısı hakkında olduğu için bizi içten içe gururlandırsa da övgülerinden ziyade en çok bu cümlesi hoşuma gitmişti; “Haluk Bilginer benim Maria karakterini bulmama yardımcı oldu ve Onassis’e nasıl âşık olduğunu anlamamı sağladı.”
***
Meşhur karlı haftanın pazar gününde, uzun zamandır fragmanını gördüğüm ve özellikle de Haluk Bilginer oynadığı için mutlaka seyretmek istediğim Maria filmini görmek için sinemaya gittim. Kar yağmasına rağmen sinemanın neredeyse dolu olması da bu merakımda yalnız olmadığımı gösterir nitelikteydi. Çok sevilen Türk bir aktörün bir Hollywood yapımında oynaması, içten içe gurur verici. Haluk Bilginer’in her zamanki başarılı oyunculuğu, akıcı bir İngilizce ile güçlenince en az Angelina Jolie kadar, hatta daha bile özgüvenli ve güçlü bir sahne hakimiyetiyle ekrana yansıyor. Filmde daha çok gösterilen karakterler başta Maria karakteri ve onun iki yardımcısı olmasına rağmen, Onassis karakterini canlandıran Haluk Bilginer’in belleklerden uzun süre silinmeyeceğine eminim.
***
Maria filmi ünlü opera sanatçısı Maria Callas’ın Paris’te 1977 yılında 54 yaşında kalp krizinden hayatını kaybetmeden önceki son bir haftasını anlatıyor. Sesi, sahnedeki endamı, karizması ile dünyanın en ünlü sopranolarından biri olarak anılan Callas’ın mutsuz, yalnız ve günümüzde çok genç sayılabilecek yaşta hayatını kaybetmesi zamanda geriye dönüşlerle anlatılmaya çalışıyor.
Film ve oyunculuklar hoşuma gitse de, filmde biraz kopukluk var. Hepimizin bildiği Callas’ın mesleki başarısı, ünlü armatör Aristoteles Onassis ile yaşadığı büyük aşk, Onassis’in ardından Jacqueline Kennedy ile evlenmesinin yanı sıra, neden New York’ta doğup Atina’ya geri döndüğü, Nazilerle üzücü geçmişi, annesine öfkesi gibi konular daha ayrıntılı işlenebilirdi.
***
Maria Callas’ın 40’lı yaşların başında muhteşem sahne performanslarına son vermesi, sesinin zayıfladığından dolayı olduğundan düşünülse de özel hayatında olan olumsuz gelişmelerden etkilendiği için olduğu da söylenir. Onassis’le tanıştığında başta boğucu, kontrolcü, fazla üstüne düşen biri olduğunu düşünse de nasıl aşık olduğunu, Onassis’in neden Jacqueline Kennedy’le evlenmeyi tercih ettiğini, evlendikten sonra bile neden Callas’tan tam kopamadığını da seyretmek isterdim. Callas’ın kendi kocasından ayrılarak yaptığı fedakarlığı Onassis’in neden yapmadığı, itibarını arttırmak için Jacqueline Kennedy’i eş olarak seçtiği de ilgiyle izlenebilecek konular arasında olabilirdi.
***
Callas hala dünyanın en büyük sopranolarından biri, en büyüleyici sahne performansı olan sanatçılardan biri olarak anılmasına rağmen, filmde ve gerçek hayatta Onassis ve Kennedy ile olan aşk üçgeniyle de anılıyor. Galiba gerçek hayat her çağda böyle olacak. Kişilerin aşk hayatı, en büyük başarıların önüne geçecek. Başarılarının da bitişlerinin de…