Çocuk yaşlarımda cadde kültürü ile sokak kültürü farkını en çok Ramazan ayında hissederdim. Teşvikiye Muradiye Bayır Sokak’ta oturduğumuz süreçte bir üst sokaktaki mahalle fırınında odun ateşinde pişen pidenin tadını sonraları hiçbir yerde bulamadım.
Dumanı üstünde tüten pide henüz plastik torba kullanımı olmadığından çoğunlukla filelere konurdu. Fırından eve gelene kadar sıcak pidenin kokusuna dayanamayıp ucundan koparan çocuğun tatlı-sert azarlanması neredeyse bir gelenekti.
↔↔↔
Sahur vakti yaklaştığında maniler söyleyerek sokakları arşınlayan Ramazan davulcuları ayrı bir ritüeldi. Belli bir maaşları olmadığı için özellikle bayram öncesinde kapı kapı dolaşıp bahşiş toplarlardı. Konu, ‘ah nerede o eski Ramazanlar?’ nostaljisini tekrarlamak değil. Ancak Ramazan’ın temel değerlerinden olan paylaşma, dayanışma ve sevginin artık aynı sıcaklıkta yaşanmamasıdır.
↔↔↔
İlerleyen zamanlarda, yaz mevsimine denk gelen Ramazan’da Büyükada’daki ekmek fırınında pide hamuruna nasıl şekil verilip taş fırında piştiğini izledim.
Yıllardır aynı yerden alışveriş yaptığımdan çalışan ustalara göz aşinalığım vardı. Personelin çoğaldığını fark ettiğimde, talebe yetişilemediğinden zannettim. Meğerse pide ustalarının özel olduğunu ve sadece Ramazan’da çalıştıklarını öğrendim. ‘Tırnakçı’ lakaplı pide ustalarının mahareti ellerinde ve parmaklarındadır. Parmak uçlarıyla hamura şekil verdikleri için bu isimle özdeşleşmişler. Farklı yerlerden gelip, kısa süreli çalıştıklarından aldıkları ücret de hayli yüksek.
Belki zaten biliyorlardır ama ekmeği evde hazırlayan meraklılar için pide yapımı ilgili bir-iki bilgi ekleyeyim. Ramazan pidesinin en temel farkı değirmende çekilen unudur. İçindeki kepek ve üzerine serpilen çörek otu bambaşka bir koku verir.
Ekmek hamurundan pide, pide hamurundan da ekmek olmaz. Ekmeğe göre hazmı daha kolaydır.
Ustadan çırağa geçen pide yapımı geleneğinin aynı aşamalardan geçip, aynı yöntemle süregelmesi herkesin temennisi…
Bu seneki pide fiyatlarını öğrenmişsinizdir. Tüm iyi niyetimle belli bir standart olduğunu sanmıştım. Sürpriz değilse de günümüz jargonuyla, ‘yok artık’ diye içimden geçirdim. Henüz fırına uğramamışsanız özetleyeyim. İstanbul’da Ramazan pidesinin 250 gramı 20 lira, Halk Ekmek’te 350 gramı 15 lira. Semt fırınında ise 30 liraya aldık. 250 gram mıydı, 350 mi emin değilim. Muhtemelen 250 idi.
Fırının önünde içeri bakıp, sonra da yoluna devam edenleri gördüğümde ürperiyorum.
COVID-19 süresince kısıtlı saatlerde sokağa çıkma iznimiz olduğunda, yıllardır tanıdığımızı karşı köşemizde duran simitçinin seyyar arabasında simitlerin azaldığını fark ederek sevindim. “Komşu, satışlar hızlanmış” dedim. “Keşke abla, satılmadığı için artık yarısı kadar sipariş ediyorum” yanıtını aldım. O andan sonra ara sıra yerine her gün iki simit almaya başladım. Komşuları da yönlendirdim.
Küçük dokunuşlar yapılabilir. Kime, ne kadar? Bugünlerde önünde uzun kuyruklar oluşan fırından fazladan iki pide almıyorum. Ama ellerini cama dayayan bir çocuk gördüğümde elimdekini veriyorum.
İşe yarıyor mu? Hayır. Sadece bir anlık annelik içgüdüsü.
Sağlıkla kalın.