'Ada'da Ayaküstü Anılar'

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
19 Mart 2025 Çarşamba

Büyükada Vapur İskelesinin hemen çıkışında yer alan tarihi Ksidas Kitabevi, eski Adalıların, Ada’ya ayak basar basmaz uğradıkları ilk duraktır. Alışveriş yapmasanız bile kapıdan başınızı uzatır, Mihal Bey’le selamlaşır, hal hatır sorar, yolunuza devam edersiniz.

Çocukluğumdan başlayarak önce Bay Ksidas, ardından Bayan Vaso, şimdilerde ise Mihal Bey’le devam eden dostluğumuz aynı çizgide sürüyor. Saygı, sevgi ve güvenirliliğin bir arada bulunduğu nadir mekânlardan biridir kitabevi. Yıllardır içeride ayaküstü yapılan sohbetler, karma kültürün izlerini taşıyan, kimine göre kitapçı, kimine göre sahaf, bana göre sarraf niteliğindedir.

Geçen yazın sonunda dükkânda belirgin bir değişiklik fark ettim. Neyin 
nerede olduğu belirsiz, 
Dickens’in ‘Antikacı Dükkânı’nı andıran mekân birden ferahlamış, kitaplar yeni raflarda düzenle sıralanmış, loş atmosfer bir ışık huzmesine dönüşmüştü. Dükkânın denize bakan, hep kapalı duran, renkli vitray pencerenin iki kanadı açılmış, içerisini aydınlatmış, muhteşem yer karolarını ortaya çıkarmıştı. Dükkânın ruhu değişmemişti ama ailenin genç nesli- sanırım Mihal Bey’in kızı ile damadı- ortamı farklılaştırmıştı.

↔↔↔

Hafta sonunda Ksidas Kitabevi ev sahipliğinde araştırmacı-yazar Meri Çevik Simyonidis ile gazeteci- yazar Adil Bali’nin düzenlediği ‘Ada’da Ayaküstü Anılar’ başlıklı etkinliğe katılmak için yola çıktık.

Hava güneşli, Ramazan dolayısıyla günübirlikçilerin tercih etmedikleri Ada sakin, huzurluydu. Önce geçen hafta Adalar Müzesinde açılışına yetişemediğimiz, ‘Öncesi ve Sonrasıyla Büyükada Şakir Paşa Köşkü’ Sergisini ziyaret ettik. Serginin büyük ilgi çekmesinin bir nedeni de NOW TV’nin ‘Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar’ adlı dizinin izlenme oranlarında rekor kırmasıydı.

Dizinin üçüncü bölümünden sonra Şakir Paşa Ailesi’yle yapımcı şirket arasında anlaşmazlık olmuşsa da olay mahkemeye yansımadan sonuçlanmıştı. Gerek dizi, gerekse Adalar Müzesindeki sergide Şakir Paşa Ailesinin tarihteki benzersiz hikâyesi köşkün varlığıyla birbirine bağlı. Konuyla ilgilenenler Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk yıllarını kapsayan, sanat tarihinin en renkli simaları hakkında yazılmış kitapları keyifle okuyacaktır.

↔↔↔

Müzenin kalıcı parçalarının arasında dolaşırken camlı bir bölmenin önünde durdum. Raflarda daktilolar, siyah kulak almaçlı eski telefonlar ve tahta abaküsler vardı. Komşumun torununa göstermek amacıyla resim çektim. Abaküs/sayı boncuğunun hesap makinelerinin atası ve bilgisayarın ilk hali olduğunu çocuğa nasıl anlatabileceğimi sonra düşünürüm. Hatırlanacağı üzere, bir abaküste on üç çubuk, her çubukta beş boncuk vardır. Çubuklar sayıların basamaklarını gösterir. Basit toplama ve çarpma işlemleri için kullanılır.

Cam bölmeyle aynı sırada yerde duran lacivert emaye sürahinin içinde duran gövdesi ve sapı hasır halı patpatını görünce gülmem geldi. Bugünün yer robotlarıyla da karşılaştırma yapmadım…

↔↔↔

Ksidas Kitabevine geldiğimizde Meri Ç. Simyonidis sohbeti başlatmıştı. İçeride olan hemen herkesin Ada’yla ilgili anısını anlatması, araya girenlerin katkıda bulunması, taş plaktan gelen fon müziği, onca kalabalığa sunulan Türk kahvesi- malum kırk yıllık hatırı vardır-, tadımlık skeçler… O gün orada bulunan çoğu eski Adalıydı. İsimleri hatırlamasak dahi, hepsi aşina yüzlerdi.

İlginçtir konuşulan konularda kaybolan/yıkılan mekân ve binalardan ziyade Ada halkının yaşamında yer etmiş insanlardan söz edildi. Sohbet süresince anılar, görüntüler kayda alındı. Kısa bir belgesele dönüşmesi hedefleniyor; bence tam bir sözlü tarihti.

Benzer etkinliklerin küçük topluluklarla gerçekleşmesi tüm katılımcıların dileği oldu.

Çarpsak da, toplasak da gerçek Adalılar abaküsün boncukları kadarız. Geriye birbirimizi sahiplenmek kaldı.

Sağlıkla kalın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün