Bridget Jones yaşlanınca…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
19 Mart 2025 Çarşamba

Normalde sevilen bir filmin devamı geldiğinde, en fazla üçleme olmasını tercih ederim. Bazen bir filmin karakterlerini hayatımızın bir parçası haline döndürmek, onlarla beraber yaşlanmak istesek de en azından benim zevkime göre filmin serisi üçü geçip, dört beşlere ulaştığında eski keyfini kaybeder. Bu ortaokulda hoşlandığınız birine, elli yaşında sokakta rastlamaya benzer. Çok nadiren hayalinizdeki imajla örtüşür, çoğu zaman “keşke görmeseydim” der, konu film olunca da “keşke seyretmeseydim” hissine kapılırsınız. Özellikle de filmler arasına uzun yıllar girdiğinde.

***

Bridget Jones serisinin 4. filmi ‘Bridget Jones: Mad about the Boy’ filmini gördüğümde ise “keşke görmeseydim” demedim ama birincisini 2001’de gördüğümüz filmin sevilen tüm karakterlerinin yaşlanması içimi burktu. Özellikle filmin en karizmatik ve komik karakterlerinden Daniel Cleaver’ı canlandıran Hugh Grant’i bembeyaz saçlarla altmışlı yaşlarda görmek ve flörtleriyle, dramalarıyla, inişli kalkışlı yaşamıyla tanıyıp sevdiğimiz Bridget Jones’un birdenbire dul, iki çocuklu, gözlerinin etrafı kırışmış ve çaresiz görünmesi biraz üzdü. 

Bir taraftan bir Hollywood yapımının realist ilerlemesi (olabildiği kadar) hoşuma gitti. Bridget Jones’un ellilerinde kocasını kaybettikten sonra birdenbire eski aşkı Daniel’a dönmemesi, onunla eski dost kalması, Daniel karakterinin parti ve çapkınlıklarla geçen bir hayat sonrasında altmışlı yaşlarda gerçek hayatta yalnızlığı, Bridget’in iki çocuğunun zorluklarıyla uğraşması, dul, boşanmış veya hiç evlenmemiş kadınlara karşı başka kadınların davranış şekli filmi gerçekçi kılıyor. Tabii gerçek hayatta olamayacak mucizeler ve süslemeler de bolca var, bu da filmi Bridget Jones yapıyor. Seyredecekler için filmi daha fazla bozmamak için gerisini anlatmıyorum. 

***

Ben yirmili yaşlardayken yirmili yaşları canlandıran, elliye yaklaşırken ise elli yaşlarda birini canlandıran Renee Zellweger veya Bridget Jones’u sevmemin sebeplerinden biri ise benzer yaş aralıklarında ve doğal olarak benzer evrelerde olmamız. Tabii gerçek hayatta Bridget gibi birbirinden yakışıklı aşklar arasında seçim yapmasak da, aşkı bulmak, kiloyla savaşmak, iş, ev ve ruh sağlığı konusunda verdiği mücadeleler gerçekçi ve birçok kadının hayat yolculuğunun büyük bir parçası.

***

Bridget Jones’un 4. filmi aslında bir nevi “Orta yaşlardaki bir kadının hayatı biter mi? Onu güzel bir hayat bekleyebilir mi?” temalı bir film. Her Bridget Jones filmi gibi mucize oranı biraz fazla kaçsa da en azından filmin ilk yarısında realist tarafları da güzel işlenmiş. Ellili ve altmışlı yaşlardaki insanların genç insanlara göre çok farklı konularda olan mücadeleleri ve yalnızlıkları göze çarpıyor.  Beşinci filmi çıksın ister miyim? Sanırım istemem. Bridget Jones’u ve aynı yaşta olmasam da aynı yaş aralığında olan kendimi, henüz daha yaşlı görmek istemiyorum. Tüm Bridget Jones filmleri mutlu biter, filmi bozmadan söyleyebileceğim son söz bu. Anılarımda hep mutlu kalsın…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün