Her sene 18 Mart günü Çanakkale Zaferini ve askerlerimizin kahramanlığı anarken diğer cephelerde, çok geniş bir coğrafyada nice askerimizin büyük başarılar elde ettiklerini hatırlıyor muyuz?
Herhangi bir tarihi olaydan bahsederken aklıma daima ünlü İngiliz Başbakanı Sir Winston Churchill’in şu sözü aklıma gelir: “Ne kadar geriye bakarsan, ileriyi görebilme şansın o kadar artar.”
Bu bakış açısıyla ve asla unutulmaması için I. Dünya Savaşı esnasında, Çanakkale Zaferinden ayrı olarak, düşmanı yendiğimiz diğer cephelere bir göz atalım1…
Kut-ul Aamare Savaşı2 (Nisan 1916): Bağdat’ı almayı çalışan İngiliz ordusu, Alman General Goltz’un3 stratejik tavsiyeleri ve Nurettin ve Halil Paşaların çok başarılı savaş yöntemleriyle müthiş bir yenilgiye uğratılmış ve bazı kayıtlara göre 13.300 İngiliz esir alınmıştır. Britanya tarihinde, uğradığı en önemli yenilgilerden biri olarak anılır.
Mekke Şerifi Hüseyin’in İsyanı: Hüseyin1916’da Osmanlı garnizonlarına saldırmaya başladı. İngilizlerin desteğini da alarak Medine’yi kuşattı. Ancak Komutan Fahrettin Paşa’nın ve emrindeki subay ve erlerin inanılmaz sebat sabır ve cesaretleri ile şehri savundu.1919’da, yani harp bittikten ve Osmanlı teslim olduktan sonra oradan ayrılmak zorunda kaldı.
Galiçya cephesi: Avusturya ve Macaristan orduları Galiçya’da4 Rusya’ya karşı savaşmaya başlayınca Osmanlı hükümeti müttefiklerimizi destek için o cepheye 35.000 asker göndermişti. Bu savaşta büyük kayıplar vermemize rağmen Rus saldırıları durdurulmuştu. Kısa süre sonra Bolşevik isyanı da başlayınca Ruslar çekilmek zorunda kalmışlardı.
Gelelim Romanya’ya… Romenler, müttefikimiz Bulgaristan’a saldırınca, Almanya ve Avusturya-Macaristan orduları Mareşal August von Mackensen’in komutasında müdahale etmeye başladı. Osmanlı da destek olarak bir kolordu büyüklüğünde birlikler gönderdi ve sonuçta Romanya’nın büyük kısmı, başta başkent Bükreş olmak üzere Osmanlı ve müttefiklerinin eline geçti.
Doğu cephesinde ise yine Ruslar, bazı isyancı İran kabileleri ve İngiltere tarafından getirtilen Hint askerleri ile çarpışmak zorunda kaldık. Vehbi ve Nuri Paşaların komutasında birliklerimiz bir taraftan Bakü’yü aldı, diğer taraftan İran’da Tebriz’e kadar ilerlediler.
Son olarak Gazze cephesine gelelim. İngiliz orduları Gazze üzerinden Osmanlı’ya saldırdı. İngiliz ordusu iki kere geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak, üçüncü saldırıda İngilizler, taktik değiştirip yepyeni silahları da devreye sokunca ordularımız geri çekildi ve düşmanlara Kudüs’ün yolu açılmış oldu. Bu safhada Mısır ve yerel Arap unsurlarının İngiltere’ye desteği belirgin hale gelmiştir.
Görüldüğü gibi, Osmanlı askerleri en üst komutanından en küçük erine kadar, muazzam bir coğrafyada, vatan bildiği toprakları savunmak için olağan üstü sebat cesaret ve fedakârlıkla çarpışmışlardı.
Ancak, ittifak sisteminin çöküşü ve bilhassa Almanya’nın batı cephesinde karşılaştığı zorluk ve yenilgiler doğrudan bizim güçleri çok zor durumda bırakmış ve sonuçta teslimiyetimize yol açmıştır5.
Ardından hepimizin bildiği gibi, 1920’da Fransa’nın Sevres kentinde imzalanan antlaşma ile imparatorluk parçalanmıştı.
Kulunuzun sık sık aklına gelen sual şudur: Bu harbe biz ne için katıldık? Tamamı ile Avrupa ülkeleri arasındaki ihtilaflardan doğan bu harbin bizimle ne ilgisi vardı? Başlangıçta tarafsızlığımızı ilan etmiştik. Niçin vazgeçtik?
İster istemez, o dönemde imparatorluğun kaderini elinde tutan Sadrazam Talat Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa ve Bahriye Nazırı Cemal Paşaları sorumlu tutmamız lazım. Son analizde bu üçlünün yanlış değerlendirme veya hayalleri, kararlarını etkilemiş olabilir. Ancak Alman hükümetlerinin vadettikleri mali destekler herhalde son noktayı koymuştur. 14 Kasım 1914 tarihli seferberlik ilanından birkaç paragrafı dikkatinize sunuyorum:
“Öteden beri arzu ettiğimiz sulhu terk ederek Almanya, Avusturya-Macaristan devletleri ile müttefikan menâfi-i meşruamızı (yasal çıkarlarımızı) müdafaa için silâha sarılmaya mecbur olduk…”
“Bugün düşmanlarımızın memleket ve ordularının müttefiklerimizin pây-ı celâdeti (yüce ayakları) altında ezilmekte bulunması bu kanaatimizi teyid eder ahvaldendir (doğrulayan durumlardandır)6.”
“Bugünkü harpte birlikte hareket ettiğimiz dünyanın en cesur ve muhteşem ordusuyla silâh arkadaşlığı ettiğimizi unutmayınız.”
Yorumunu size bırakıyorum.
Sonuçta, kıssadan hisse çıkarmak istersek, ülkemiz “Yurtta sulh cihanda sulh” prensibine sadık kalarak, tarafsız, bağımsız ve bağlantısız politikalarla daima barışın peşinde koşmalıdır.
---
1 Çanakkale zaferi tabii ki milletimizin kaderini tayin eden bir savaştır.
2 Kut-ul Amare Bağdat’ın güneyinde bulunan bir kasabadır.
3 General Goltz- Colmar Freiherr von der Goltz (1843-1916), Alman bir asker ve askeri teorisyendi.
4 Galiçya günümüzde Polonya ve Ukrayna topraklarında bulunan tarihi bir bölgedir.
5 Alman General Liman von Sanders’in hatırlarında Suriye cephesinde ulaştırılmayan yardımlar sonucu, askerlerimizin yaz sıcağı altında kışlık üniformalarla ve çıplak ayakla savaştıkları anlatılmaktadır.
6 Bu fermanın yayınlandığı tarihte Alman ordularının tüm saldırıları Marnes (Paris’in hemen doğusu) cephesinde durdurulmuş ve hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir. Bu durum bilinmesine rağmen muhteşem ve yüce Alman ordularından bahsedilmesi ilginçtir.