İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması dünya basınında geniş yankı uyandırdı.
Uluslararası medya kuruluşları, bu olayı Türkiye’deki demokrasi ve hukuk devleti açısından endişe verici bir gelişme olarak değerlendiriyor. Mesela The Guardian, İmamoğlu protestolarının “demokrasi mücadelesine dönüştüğüne” dikkat çekerken, Huffington Post España, İmamoğlu’nun tutuklanmasının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 22 yıllık iktidarının ardından gücünü kaybettiğinin bir göstergesi olarak yorumlandığını aktarıyor. New York Post ise ABD Başkanı’na seslenmiş: “Neden bu haksızlığa sessiz kalıyorsunuz?”
Associated Press, İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından gazetecilerin de gözaltına alındığını ve protestoların şiddetle bastırıldığını bildiriyor. Bu durum, Türkiye’de basın özgürlüğü ve demokratik haklar konusunda fazlasıyla kaygı uyandırıyor.
Diğer yandan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına tepki olarak başlattığı ekonomik boykot çağrısı da CHP seçmeninde karşılık buldu. Özelikle hükümete yakın şirketlerden alışveriş yapmamayı öneren Özel, muhalefetin elindeki en güçlü silahın ekonomik baskı olabileceğini vurguluyor. Peki, bu çağrı ne kadar etkili olabilir? Hükümetin ekonomik politikalarına duyulan tepki düşünüldüğünde, bu tarz bir protesto hareketinin mutlaka bir karşılığı olacaktır. Çünkü muhalif seçmen, kendini ifade etmek için sandık dışında da etkili yöntemler arıyor ve sayıları hiç de azımsanacak gibi değil. İmamoğlu'nun tek aday olduğu CHP'nin cumhurbaşkanı adayı ön seçiminde 14 milyon 850 bin oy verildi. Bu inanılmaz bir rakam ve geleceğe dair önemli mesajlar veriyor.
Tüm bunların somut bir ekonomik sonuç yaratması için çok daha büyük bir toplumsal uzlaşı ve süreklilik gerekiyor. O uzlaşı, ancak adaletin tesis edilmesiyle sağlanacak.
Sahte gösterişe karşı mütevazılığın makbullüğü!
Ekonomi demişken… Ünlü oyuncu Bade İşçil’in bir ucuzluk marketinden alışveriş yapması ve otobüse binmesinin de bir magazin haberi olarak çok konuşulması ister istemez dikkatimi çekti. Lüks içindeki hayatlarıyla tanınan ünlü isimlerin aksine, İşçil’in “Ben uzun zamandır çalışmıyorum, haliyle harcamalarımı da ona göre yapıyorum” açıklaması, birçok kişiye samimi ve gerçekçi geldi.
Günümüzde ünlülerden beklenen iki uç tavır var: Ya şatafat içinde yaşayıp milyon dolarlık kıyafetlerle poz vermeliler ya da tamamen halktan biri gibi davranıp, gösterişsiz hayatlarıyla dikkat çekmeliler. Oysa gerçek hayat, bu kadar siyah beyaz değil. Bade İşçil örneğinde olduğu gibi, bir sanatçının hayatındaki iniş çıkışlar, ekonomik durumuna da yansıyabilir ve bunda garip olan hiçbir şey yoktur.
Aslında bu, toplumun sanatçılara bakış açısıyla da ilgili. Geçmişte, sanatçı dendiğinde akla gelen figürler mütevazı, halktan kopmamış ve hayatın içinde olan kişilerdi. Günümüzde ise popüler kültür, sanatçıyı lüks ve ihtişamla özdeşleştiriyor. Ancak gerçek sanatçının makbul olanı, sadece varlıklı olan değil, aynı zamanda halkla bağını koparmayandır. Bade İşçil’in tavrı tam da bu noktada değerli: Sahte bir gösteriş yerine, hayatın doğal akışını olduğu gibi kabul eden bir duruş sergiliyor.
Daha önemlisi, bu tür açıklamaların samimiyeti. Ünlülerin zaman zaman “halkın arasına karıştık” temalı PR çalışmaları yaptığını hepimiz biliyoruz. Ancak Bade İşçil’in açıklaması hem içtenliği hem de hayatın gerçeklerine uygunluğu ile farklılaşıyor. Uzun zamandır aktif projelerde yer almadığını, gelirinin değiştiğini ve bu yüzden daha dikkatli harcamalar yaptığını söylüyor. Gayet mantıklı, değil mi? Çünkü asıl mesele, insanın içinde bulunduğu koşulları nasıl karşıladığı ve hayatı nasıl yaşadığıdır. Gösteriş yapmak yerine doğal akışı kabullenmek, sanıldığından çok daha kıymetli bir erdemdir.