Beceriksiz yasama, aktivist yargı, felçli yürütme: İsrail'deki rejim krizinin temel sebebi

Denis OJALVO Köşe Yazısı
27 Mart 2025 Perşembe

İsrail’de anayasa hükmünde Temel Kanunlar var. Ancak bunlar değindikleri konuları tam çerçevelemediklerinden yetersiz kalıyorlar. Dolayısıyla yazılı bir anayasa olmadan yürütülen siyasal sistem, yıllar içinde erkler arasındaki dengeyi bozdu. Yasama erkinin zayıflığı, boşluğu yargının içtihat yoluyla doldurmasına yol açtı. Bu durum zamanla yargının, yürütme üzerinde fiilî bir vesayet kurmasına neden oldu. Bugünlerde İsrail’de karşı karşıya kalınan rejim krizi, bu kurumsal dengesizliğin doğal sonucu. Bu yazı, geleneksel yazarlık anlayışının ötesine geçerek, yazar ile yapay zekâ destekli bir düşünce partneri (ChatGPT) arasında gelişen interaktif diyaloglar sonucunda şekillendirilmiştir. Düşünceler, sorular ve cevaplar birlikte yoğrulmuş; nihai metin, bu etkileşimin bir yansıması olarak kaleme alınmış, yazar tarafından gözden geçirilmiş ve düzeltmeler yapılmıştır

Yargı erki rejimi ne zaman güçlendirir, ona ne zaman gölge eder?
Demokratik bir sistemde yargı, yürütme ve yasama erklerini denetlemekle görevlidir. Ancak bu denetim, sınırları çizilmiş ve toplumsal meşruiyete dayalı bir yetkiyle anlam kazanır. Peki ya bu sınırlar yoksa? Ya yargı, denetleyici olmaktan çıkıp sistemin merkezî gücüne dönüşürse?
İsrail örneği tam da bu sorunun canlı bir laboratuvarı haline gelmiş durumda. Devlet yaşamına ilişkin, anayasal güçte ancak yetersiz şekilde yasalaşmış Temel Kanunların varlığına rağmen, yazılı bir anayasaya sahip olmayan bu ülkede, yargı - özellikle de Yüksek Mahkeme - yıllar içinde boşlukları doldurarak adım adım sistem kurucu bir role büründü. Hukuku yorumlamakla yetinmeyip hukuk yaratmaya başlayan bu kurum, Yasama erkinin meşruiyet üretme tekelini tartışmalı hale getirmiştir.

İsrail Örneği: Danışman mı, komiser mi?
Bu anayasa-sızlık rejiminin en çarpıcı tezahürü, ‘Hükümetin hukuk danışmanı’ (Legal Advisor to the Government) pozisyonunda görülüyor. Kanunen açık şekilde tanımlanmamış bu makam, yargı içtihatlarıyla adım adım başsavcı, danışman ve denetleyici güçleri bünyesinde toplamış durumda.
Teamül yoluyla oluşmuş bu makam, son yıllarda İsrail siyasetinin merkezî krizlerinden birine dönüştü. Örneğin, hükümetin hukuk danışmanı Gali Baharav-Miara, 2022’den bu yana yeni hükümetin politikalarına ve atamalarına düzenli şekilde müdahale ediyor; kararları geciktiriyor, hatta engelliyor. Bu tutum, görev tanımı ‘hukuki danışmanlık’ olan bir pozisyonun, fiilen seçilmiş iktidarın üzerinde vesayet uygulayan bir otoriteye dönüşmüş olduğu anlamına geliyor.
Soru şu: Demokratik meşruiyetini sandıktan alan bir hükümetin, meşruiyetini teamülden alan bir hukuk danışmanına boyun eğmesi hukuka ne kadar uygundur?

Danışmanın meşruiyet sınırları: Edilgenlik mi, yetki gaspı mı?
Hukuk devleti ilkesine göre, yürütme erki hukuka bağlı hareket etmelidir. Bu gereklilikten hareketle, hükümetin kararlarını hukuki açıdan denetleyecek bir danışman pozisyonu mantıklıdır. Ancak bu danışman, yürütmenin kararlarını hükme bağlayan, hatta doğrudan engelleyen bir güce kavuşursa, o zaman hukuk devleti ilkesinin kendisi zarar görmeye başlar.
Bu durumda artık yürütme, sadece hukuka değil, hukuku yorumlayan tek bir kişi ya da kurumun takdirine bağımlı hale gelir. Hukuki denetim, siyasetin yerine geçer. Bu da, halkın temsilcileri tarafından alınan kararların, seçilmemiş bir memurun değerlendirmesine göre geçerli olup olmayacağının belirlendiği bir düzen anlamına gelir.
Bu meşruiyetin kırıldığı noktadır.
İsrail özelinde, danışman statülü bu memur fiilen, eski ve muhalefette olan elitlerin kontrolündeki Yüksek Yargı’nın hükümet nezdindeki komiseri gibidir ve o konumun tam ve koşulsuz desteğine sahiptir.

Son günlerde meydana gelen, İsrail iç güvenliğinden sorumlu kişinin görevden alınması ve ‘danışman’ statülü memurun azil işlemini dondurup hesap sorması bu konuda bardağı taşıran son damla oldu. Zira iç güvenlikten yetkili müdürün ataması ve azli kanunla düzenlenmiş olup hükümetin bu konudaki selahiyeti tartışma götürmeyecek açıklıkta kayıtlıdır. Konu Yüksek Mahkeme’ye intikal etmiş durumdadır ve mahkeme danışmanın konuya ilişkin görüşünü onayladığı taktirde yargının yasama erkinin çıktısı olan kanunu yok sayarak yürütme erkini kilitlediği bir kez daha örneklendirilmiş olacak.

Yargıyı kim denetler?
İsrail’deki temel paradoks şudur: Denetim mekanizmasını denetleyecek hiçbir denge unsuru yoktur. Hükümetin Hukuk Danışmanı, Yürütme tarafından atanmasına rağmen görevden alınamaz. Bu işlev bozukluğu, hükümetler değişip bir önceki hükümet tarafından atanan, büyük ihtimalle politize bir Danışmanın görevinde kalmaya devam ettiği durumlarda daha da sorunlu hale gelir. Dahası, Yasama bu danışmanın konumunu tanımlamamıştır. Yargı ise bu pozisyona anayasal yetkiler yüklemiş, yani onu fiilen dokunulmaz kılmıştır…

Soruyu genelleştirecek olursak, “denetleyiciyi kim denetler?”
Yargı, görev tanımını aşan alanlara müdahale ettiğinde — örneğin politik atamaları durdurduğunda — artık sadece denetleyen değil, yöneten bir aktöre dönüşmüş olur. Bu dönüşüm demokratik sistemin dengelerini bozar; zira halkın temsilcilerinin üzerinde, halk tarafından seçilmemiş bir gölge otorite oluşur.
Nitekim daha 1999 yılında hukukçu Hillel Neuer, İsrail Yüksek Mahkemesini ‘imparatorluk yargısı’ (imperial judiciary) olarak nitelendirmiş ve yargı gücünün demokratik meşruiyetin önüne geçebileceği tehlikesine dikkat çekmişti.

Bir çıkış önerisi: Hukukun üstünlüğü, yargının üstünde olmalı
Bu meşruiyet krizinin çözümü, yargının gücünü sınırlandırmakla değil, onu meşru sınırlar içinde yeniden tanımlamakla mümkündür. Atılabilecek adımlar şunlardır:
• ‘Hukuk danışmanı’ pozisyonunun görev, yetki ve sorumlulukları açık bir yasayla tanımlanmalı ve hükümetlerin kendi seçtikleri danışmanlarla çalışabilecekleri kayda alınmalıdır.
• Bu danışmanlık görevi ile mevcut ‘fiili başsavcılık’ görevi ayrıştırılmalı ve konumun yetkileri, hükümetin siyasal tercihlerini engelleyecek bir veto mekanizmasına dönüşememelidir.
• Yargı kararlarının dayandığı içtihatlar, açık ve sınırlı olmalı; mahkeme yorumlarıyla yürütme üzerinde kalıcı denetim kurulmasına izin verilmemelidir.
• Yargının prestiji, hesap verebilirliği ve sınır bilinciyle artar; siyasete yön vererek değil.

Sonuç yerine: Gölgede kalan meşruiyet
Yargı, hukuk adına siyasal gücü denetler. Ancak hukuk adına siyaseti biçimlendirmeye başladığında, Yürütme erkine rakip olur ve çift başlılık oluşur. İsrail’deki mevcut durum, bu dönüşümün tehlikeli bir örneğidir. Teamül ve içtihatla güçlenmiş ama denetimsiz kalmış bir yargı kurumu, demokrasiye güven kazandırmaz; tersine güvensizlik doğurur.
O yüzden askıdaki soru hâlâ geçerli: Yargıyı kim denetleyecek?
İyimser yanıt: Yargının kendini sınırlandırma erdemi, sistemin gerçek güvencesi olabilir.

Konunun irdelendiği bazı kitap ve makaleler:
• Barak, Aharon. The Judge in a Democracy. Princeton University Press, 2006.
• Fuller, Lon L. The Morality of Law. Yale University Press, 1964.
• Hirschl, Ran. Towards Juristocracy: The Origins and Consequences of the New Constitutionalism. Harvard University Press, 2004.
• Neuer, Hillel. “Israel’s Imperial Judiciary.” National Post, 1999.
• Şen, Murat. “Yargı Aktivizmi ve Demokrasi.” Anayasa Hukuku Dergisi, 2019.
• Zamir, Itzhak. “The Legal Advisor to the Government: Authority, Role, and Responsibility.” Israel Law Review, Vol. 30, No. 1–2 (1996).

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün