Birkaç saat içinde…

Metin BONFİL Köşe Yazısı
9 Nisan 2025 Çarşamba

Hayatın altüst olabilir.

Allah korusun, bir deprem saniyeler içinde her şeyini alabilir. Canını da almadıysa tabi. Bir savaş hali, bir yangın, bir sel, bir salgın hastalık veya bir finansal çöküş

Neler oldu şu son beş senede… Hayatı günlük akışında idame ettirmeye çalışırken aniden ortaya çıkan makro olaylar, felaketler, afetler. Bir de mikro olaylar var tabi. Özel bir sağlık durumu, ailesel konular veya ani gelen bir kaza. “Olmaz olmaz” dememeli, her şey olabilir diye düşünüp risklerini yönetmeye yeterli vakit ayırmalı diye düşünürüm hep. Ama hiç beklemediğin yerden gelir genelde.

Trump Bey’in 2 Nisan’da buyurduğu “tarifeler” de yukarıda saydıklarım gibi bir doğal afet kategorisine girebilir. Hayatın akışı içerisinde olmayan, aniden patlayan bir fırtına. Bizim bildiğimiz tarife sadece Şehir Hatları’nın bastığı çok sayfalı, anlaşılması için matematik zekaya sahip olmayı gerektiren tarifelerdi. Şimdi karalar bağlayıp ABD’nin gümrük tarifelerini takip eder olduk!

Kapitalizmin vatanı ABD’nin herhangi bir geçiş dönemi dahi tanımadan koruma duvarlarını örmesi 1990’dan bu yana bildiğimiz küreselleşme düzeninin sonunu getirecek. Gerçi Trump bunu yapacağını seçim kampanyasında söylemiş idi; ancak şimdi deniliyor ki şu tarifeleri eğer bir gün önce ilan etse idi 1 Nisan şakası zannedip kimse ciddiye almayacak idi. O nedenle, 2 Nisan’ı tercih etmişler! O kadar şoke oldu piyasalar yani...

Meselenin arka planına birlikte bakalım:

Halihazırdaki küresel ekonomik düzenin temel taşları II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra ABD tarafından Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, IMF, çok uluslu şirketler vb. küresel kurumlar eliyle ve NATO gözetiminde döşenmiş idi. 1971 yılında doların altın standardından çıkması ve 1973’teki OPEC krizi sonrasında ortaya çıkan petrodolarlar küresel bir rezerv para havuzu yaratmış, bu da ABD dışındaki yatırımların temel finans kaynaklarından biri olmuştu. Soğuk Savaş yıllarında ABD, bir yandan Sovyet bloku karşısındaki ülkeleri kendi güvenlik şemsiyesi altında topluyor, diğer yandan da serbest pazar ekonomisinin yayılması için onlara finansman desteği sağlıyordu. Küreselleşme, 2001 senesinde Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmasıyla hız kazandı. ABD dolarının rezerv para olma statüsü, Çin ve Japonya gibi ihracatçı ülkelerin ticaret fazlalarını dolarda biriktirmeleri sayesinde iyice genişledi. Bugün ABD hazinesinin 36 trilyon dolarlık borcunun 8,5 trilyon dolarını diğer ülkeler finanse etmekte. ABD her sene 500-600 milyar dolar dış ticaret açığı verdikçe, başta Çin ve Japonya olmak üzere diğer ülkeler dış ticaret fazlalarının büyük kısmını ABD tahvillerinde değerlendiriyor. Sistem Amerika lehine bir çeşit devr-i daim makinası gibi çalışıyor: ABD’nin dış açığı arttıkça diğer ülkeler ABD’yi daha fazla finanse ediyorlar. ABD’nin artan dış açıkları nedeni ile doların değeri düşeceğine tam tersine, artıyor. Ne zaman bir savaş veya Lehman krizi gibi küresel bir sorunla karşılaşılsa, tasarruflar “en sağlam” yatırım olarak görülen ABD tahvillerine daha büyük bir hızda akıyor. Bu da ABD halkının refahını olması gerekenden daha yüksek bir yere taşıyor. Dolar değerlendikçe, ithal ürünler görece ucuzluyor ve ABD enflasyonu düşük kalıyor. Muhteşem 7’li olarak adlandırılan teknoloji şirketlerinin değerleri trilyon dolarları geçiyor; bu cazibe devam ettikçe tasarruflar dolara ve ABD sermaye piyasalarına akmaya devam ediyor. Son zamanlarda, Bloomberg gibi kanallarda ABD’ye mahsus bu anormalliğe ‘American exceptionalism (müstesna olma hali)’ deniyordu. Yani, her şeye rağmen ABD’ye bir şey olmaz, en güvenli liman dolardır, ABD’dir. Yazı da benim, tura da benim gibi bir durum.

Amerikan müstesnalığının sürdürülebilirliği belki yoktu ama yıllardır devam ediyordu. Hatta, varlık fiyatlarının balon olduğu yönünde bazı sesler de vardı fakat başka da bir yol yok gibiydi. Ta ki, Trump Bey balonu patlatıncaya kadar. Aslında Trump’ın mevcut küresel ekonomik düzen ile bir sorunu olmadığını düşünüyorum. Esas konu politik. Çinli gelip New York’ta ev alabiliyor ama Amerikalı artık alamıyor. Detroit’teki otomobil fabrikası işçilerinin ücret seviyesi -şayet halen işleri var ise- Çin ve Uzakdoğu’daki rakiplerin düşük işçilik maliyetleriyle baskılanıyor. Keza, ABD’de izinsiz çalışan göçmenlerin düşük ücrete tamah etmeleri de genel olarak ücretlerin artmasını baskılıyor. Pahalı okullarda okuyup çok uluslu şirketlerde küreselleşme ürünü yüksek maaş alanla lise diploması bile olmayan fabrika işçisinin maaşları arasındaki uçurum giderek arttı. Trump ve ekibi, küreselleşmenin faydadan çok zarar verdiğini, ultra korumacı politikalarla bunu tersine çevirebileceklerini düşünüyorlar. Bu sonuca ulaşılır mı orası meçhul ama bugüne kadar karşılıklı menfaatlerle el ile eldiven gibi iç içe geçmiş muhataplarını aniden düşman ilan ettiler.

Delidir, ne yapsa yeridir deniyordu. Yaptı. Şimdi sistem bu taşı nasıl çıkaracağız diye düşünecek. Belki de Trump Bey’in huzuruna çıkıp, bir anlaşma yolu arayacak. Bu da Trump Bey’in ihtisas konusu olduğu için bir şekilde tarifelerin etkisini azaltan fakat öncesine göre ABD’nin daha lehine bir anlaşmayla sonuçlanacak. Trump Bey de medya önünde devlet adamlarını küçük düşürerek Amerika’yı nasıl daha büyük yaptığını dünyaya ilan edecek. Çok hazin bir durum, ama artık macun tüpten çıktı. Kılıçlar çekildi. Sarsılan güvenin yerine gelmesi için kim bilir kaç yıl geçecek, kaç lider değişecek.

Kazan-kazan durumundan kaybet-kaybet durumuna geçişin filmini izliyoruz; bir şekilde herkes etkilenecek. Yaşayıp, göreceğiz.

Bu vesile ile, esaretten özgürlüğe geçişin hikayesini barındıran Pesah Bayramı’nızı kutluyor, daha öngörülebilir ve sürdürülebilir günlerin gelmesini diliyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün