Suskunluk sarmalı

Selin SÜAR Köşe Yazısı
9 Nisan 2025 Çarşamba

Özellikle son iki on yıldır şiddeti gitgide artarak hayatımıza giren sansür uygulamaları aslında toplumların yabancı olduğu bir konu değil. Genellikle toplumun değerlerine, kültürel normlara ve hükümetlerin politikalarına dayalı olarak şekillenen sansür, medya platformları üzerinde izleyicilerin erişebileceği içeriklerin belirli bir çizgide kalmasını sağlarken, içerik, estetik, temsil gibi yollarla bazı özgürlükleri sınırlayabilmektedir. Sansürün politika, politik ekonomi ve endüstri-halkla ilişkiler gibi temel konuların yeniden ele alınmasıyla bağlantılı olmasının yanında sınıf, cinsiyet, etnisizm, din ve ideolojinin temsili ile yakından ilişkili olduğu açıktır. Belirli bir içerik veya bilgiye erişimi sınırlamak, değiştirmek ya da tamamen engellemek amacıyla yapılan bir müdahale şeklinde görünür olan sansür uygulamalarında müdahale, genellikle hükümetler, medya organları, kurumlar ya da bazen bireyler tarafından yapılmakta.

Bireyin düşüncelerini özgürce söylemesi büyük önem taşıyor. Ancak bazen aile ve arkadaş grupları gibi grupların yanında, eğitim ve iş ortamında bulunan ikincil gruplar içinde bireyler, kimi nedenlerden ötürü kendi gerçek düşüncesini ifade etmek yerine sessiz kalmayı veya gerçek düşüncesini çarpıtarak aktarmayı tercih etmekte. Bu durum, gruplar, örgütler, topluluklar veya toplum için olumsuz sonuçlar verebiliyor. Birey, farklı görüşte olduğu algılanan bir kişiden kendi gerçek görüşünü saklıyor ve düşüncesini ifade etmek için içinde bulunduğu ortam uygun olduğu halde bilinçli bir şekilde sessiz kalıyorsa bu durum, kendini sansürleme isteği (willingness to self-censor) olarak isimlendiriliyor.

Son yıllarda gitgide artan biçimde gerçekleşen bu durum, farklı disiplinlerden araştırmacıların da odağına girmiş, iletişim kaygısı ve sosyal yalıtılmışlık gibi değişkenlerin yanında, utangaçlık ve öz-saygı gibi değişkenlerin bireyin kendini sansürleme ile ilişkisi olduğuna dair bulgular ortaya konmuştur. Birey, ahlaki ve kültürel normlar nedeniyle kendini sansürleyebilirken, ailesinin veya arkadaşlarının değerlerine aykırı düşünceler veya davranışlar sergilemekten çekinebilir. Diğer taraftan eleştirilme ya da reddedilme/dışlanma korkusu ile bireyler kendilerini ifade edemeyebilir. Otosansür bu açıdan bakıldığında bireyin toplumsal normlara uyarak daha uyumlu bir birey olmayı sağlaması veya çatışmadan kaçınan birey için huzurlu bir ortamda yaşamaya devam etmesi açısından bir strateji olabilir. Ancak bastırılmış olan her şeyin bir gün daha kötü bir formda geri geleceğini düşünecek olursak düşünsel özgürlüğün kısıtlanması sebebiyle hissedilen içsel baskı bireylerde, kaygı, stres, depresyon gibi psikolojik sorunların gelişmesine neden olur. İçsel baskı, biriken duygusal yükler ve yetersiz özsaygı, psikolojik olarak sağlığı olumsuz etkileyebilir. Ek olarak kendi kendini sansürleyen bireyler, yeni fikirler üretmekte veya yenilikçi çözümler geliştirmekte zorlanabilmektedir. Bu durum, yaratıcı süreçlerin engellenmesine neden olabilmektedir.

Son zamanlarda oldukça basit bir oyun/film öyküsü yazmak isteyen, bir görsel tasarlamak isteyen ve hatta bilimsel araştırma yazısı yazmak isteyen öğrencilerde kendi kendini sansürleme eğilimini sıklıkla görür oldum. Yazacakları konuyu, izleyecekleri yolu, tasarımla ilgili süreçleri düşünmeden önce “Ama bunu yazarsam…”, “Ama bunu eklersem…”, “Ama bunu çizersem…” diye başlayan endişe yüklü cümleleri duymak bir yerden sonra azap haline geliyor. Otosansürden kurtulmak için bazı öneriler elbette var. Bunların başında farkındalık oluşturmak geliyor. Bireyin, hangi korkuların, toplumsal baskıların veya içsel engellerin kendisini sansürlemeye yönelttiğini fark ettiğinde durumun üstesinden gelmenin kolaylaşabildiği belirtiliyor. Bireyin kendi düşünce ve duygularını dürüstçe ifade etmesi, ona içsel bir rahatlık verebilmekte, bu da özsaygıyı ve kendine güveni artırabilmektedir. Bu da bireyin kendi değerini ve kimliğini kabul etmesi anlamına geliyor.

Sonuç olarak bireyin kendi kendini sansürlemesi, genellikle toplumsal, psikolojik veya kültürel sebeplerden kaynaklanıyor. Konuşmak, yazmak, üretmek görünür olmayı beraberinde getiriyor. Kopyala yapıştır olan üretimlerin bir yere kadar kabul göreceği açıktır. Sansürün veya otosansürün iyiye ve yapıcı bir yöne evrildiği en önemli örnekleri İran sinemasında görmek mümkün. Sinema tarihinde farklı anlatım formuna sahip ve en yenilikçi sinemalardan biri olarak görülüyor. İçinde bulunduğumuz dekadans sürecinde kültürel kodları ve retoriği ne kadar iyi kavrarsak söylenmek isteneni farklı yollardan anlatabilmeyi o kadar iyi başaracağız ve kim bilir, belki bu çürümeyi bile geriletebiliriz.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün