“Bir hamam böceği öldürürsen kahraman sayılırsın, bir kelebek öldürürsen şeytansın. Ahlâkın bile estetik standartları var” derken her şeye uyarlanabilir çok tehlikeli bir vurgu yapan Friederich Nietzsche ile başlayalım yazıya…
Hiç öyle “aman yok canım ben öyle biri değilim, ben adaletten yana biriyim” falan demeyin…
Maalesef hepimizde her ölçüde bir ikiyüzlülük, ahlâksızlık ve duyarsızlık var.
Gelelim mevzuya…
Bir yanda kampüslerinde çimlerde uzanmış gençler, jüri üyelerini mahkeme salonlarında adalet dağıtırken izlediğimiz dizileriyle Amerikan yargısı, koca ciplerle palmiye ağaçlarının dikili olduğu yollarda gezen müreffeh ve bir o kadar ‘ileri’ batı…
Bir yanda CIA darbesiyle Musaddık’ın devrildiği, binlerce yıllık bir edebiyat ve kültürle bölgede hakimiyetini sürdüren, tabii kaynakları gani bir doğu kültürü…
Müdahaleler sonucu istibdat ve baskının hüküm sürdüğü yokluk içinde milyonlar…
Lütfen şimdi doğu güzellemesi yapıyor demeyin!
Evet Amerika ve İran üzerinden Nietzsche’ye bir kez daha katılıyorum…
Biz insanoğlu son derece yüzeyseliz.
Şekilciyiz.
Âdil falan hiç değiliz…
Amerika’yı medeniyetin ve adaletin savunucusu gibi görüp batının İran’ın başına musallat ettiği İslamcı iktidarı ise canavar gibi görüyoruz…
Oysa ki sebep sonuç kadar çirkin.
“Trump’ın ilk döneminde savaş çıkmadı ve sulh nispeten vardı” gibi saçma sapan ve gerçekten çok uzak söylemleri çok duydum ve hayret ettim.
Bunu söyleyenler ABD operasyonları ile öldürülen İranlı yetkilileri, Suriye operasyonlarını, Yemen’e yönelik askerî harekatları unutuvermiş olsa gerek. En basitinden Amerika’da 6 Ocak’ta hükümet binasına yapılan saldırıları teşvik eden birçok insanın ölümüne, intiharına, yaralanmasına ve sakat kalmasına sebep olan bir adamı ‘sulh sağlayıcı’ olarak görenler kaç kişi? Kalabalık.
“Sempatik buluyoruz, olduğu gibi, komik…” ve daha nice yorumu hayretle dinlediğim insanoğluna şaşıyorum…
Daha doğrusu artık şaşırmıyorum.
Kendine gelince adalet isteyenler başkalarına gelince niye âdil olunamayacağını açıklamak için yırtınıyor.
Yırtınmayın canım!
Görüyorum.
Ne denli ‘âdil’ olduğunuz gayet açık.
Şimdi İran Amerika görüşmeleri başladı.
Nükleer anlaşmadan Mayıs 2018’de çıkan Washington ve o zamanın ABD Başkanı Donald Trump tarafından yüzüstü bırakıldıktan sonra yaptırımlara boğulan İran masada oturacak ve anlaşacak!?
İran kesinlikle masum değil. Bunu hepimiz biliyoruz.
Ancak geldiği noktada batının etkisini unutmak son derece yanlış tahlillere varmamıza sebep olur.
İran’ın PKK’ya verdiği destekten bahsederken hep aklıma PKK’ya diğer destek veren ‘dostlarımız’ aklıma geliyor. Benim için hepsi aynı derecede suçlu…
Diyeceksiniz ki “yazdığın yazılardan farklı bir tonda yazmışsın.”
Evet!
Gündemi takip ederken, yapılan yorumları okurken rahatsız oluyorum…
Bir insan, bir kadın ve bir anne olarak dünyada olup bitene kayıtsız kalmak çok ayıp geliyor.
Silahların, tankların, füzelerin üretimine hız verilmişken sulhtan bahsedilmesi ve aptal yerine konmam bana dokunuyor.
Her yıl beş yaşının altında 5 milyon çocuk ölüyor.
Her uyandığımız gün 14 bin çocuk mezara giriyor demek oluyor!
Silahlardan, açlıktan, susuzluktan ve çoğunlukla sessiz kalan iki yüzlüler yüzünden, değişmeyen düzenden dolayı çocuklar ölüyor.
Ve Umman’a gelince…
Barış görüşmeleri başlasın…
Kimsenin uymadığı ateşkesler sağlansın…
***
Her canım sıkkın olduğunda, yüreğim sıkıştığında Nazım Hikmet’in ‘Kurşun Gibi Ağır’ şiiri hislerime tercüman olur…
O, diyor ki bana:
“Sen kendi sesinle kül olursun hey!
Kerem gibi yana yana, dert çok, hem dert yok.
Yüreklerin kulakları sağır.
Hava kurşun gibi ağır, ben diyorum ki ona:
Kül olayım Kerem gibi yana yana
Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
Hava toprak gibi gebe
Hava kurşun gibi ağır
Bağır bağır bağırıyorum
Koşun. Kurşun eritmeye çağırıyorum...”