Veren elden olasın

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
23 Nisan 2025 Çarşamba

Şubat-mart-nisan ayları bir yaprak dökümü oldu. Her yaş diliminde, gidenin arkasından hissedilen farklıdır. Yaşıtlarım dönemi içinse, son yolculuk mekanları artık sosyalleşmenin bir parçası haline geldi.

Yıllar öncesinde, o zamanlar bana göre, ‘yaşlı’ olduğunu düşündüğüm bir bey bir ‘ziyara’ esnasında gülümseyerek “Burada yatan tanıdık isimlerin çoğaldığını gördüğünde, yaşlandığını anlayacaksın” demişti. Oysaki o günlerde, taşların üstündeki yazılar, resimler, kimindeki bakımlı çiçekler daha çok ilgimi çekmişti.

Yaş aldıkça kimi daha gerçekçi, kimi ise daha duyarsızlaşıyor. Günlük yaşamın yoğun temposu, her yere yetişmeyi zorlaştırsa da, çok yakını değilse, “Gidemem oraya kadar. Gidiş-dönüş üç saatimi alacak; bir kart yollarım biter” alışkanlığını başlattı. Geçenlerde dua öncesi taziye ziyaretlerinin yapıldığı sinagog avlusunda artık neredeyse, ‘doğal’laşan bir sohbet tekrarlanıyordu. “Bugün iyi denk geldi”. “Bir taşla iki kuş vurdum”. “Her iki cenazeye de katılamadım”. “El sıkar, biraz ortalıkta görünür, dua başlamadan çıkarız”. Bir süredir yaygınlaşan söz konusu davranışları yeğleyenler ise, gençler değil yetişkinler. Sonra da, ‘gençler bir şey bilmiyor’ diye hayıflanıyoruz.

Bir başka akım; “cenazelere gitmem” savında olanlar. Bunu anlayabiliyorum. Nedeni mistik bir inanç, inkâr, inançsızlık ya da beni ilgilendirmiyor gibi örnekler olabilir. Yine de herkesi, her yapılanı sevmek gerekmez ama aynı paralelde saygı göstermek de sağlığa zararlı değildir.

“Artık cenazelere gitmiyorum” diyenler ayrı bir kategori. İleri yaşta olanlar için söylenecek söz yok. Diğerlerinin, varsa gerekçeleri, renksizlikle bencillik arası tanımlayamadığım bir sözcük. Bununla beraber, “Artık gitmiyorum” diyenlerin bir kısmına maddi/manevi statüsü yüksek (!) kayıpların cenazelerinde rastlar, yolladığı çelenk orada mı diye bakarken görebilirsiniz.

İçiniz daraldı mı? Daralsın biraz. ‘Adam sende’cilik arttıkça değerler azalıyor.

↔↔↔

Şimdi, daha sevimli bir konu…

Az önce ‘gençler bir şey bilmiyor’ demiştim. Biliyorlar, hem de çok iyi biliyorlar. Bilmeyenler için ise, toplumun onlara ulaşamadığını kabul etmek durumundayız.

Geçtiğimiz hafta sonu, çok sevdiğim komşumuzun oğlunun 50 yaş kutlaması vardı. Yedi yaşında siyah önlük-beyaz yaka ile tanıdığım, zaman içinde ailemizin bir parçası haline gelen miniğin 50 yaşında olması unutulmaz bir film şeridi gibiydi.

Eşi, araştırmacı ruhuyla, tüm ayrıntıları dikkate alarak hem özgün, hem altyapılarına uygun anlayışta, samimiyetin ön planda olduğu yaklaşık 40 kişilik bir sürpriz parti düzenledi.

Yurt dışında yaşayıp Paskalya tatili dolayısıyla İstanbul’a gelen arkadaşlarının da katılabilmesi için zamanı denk düşürdü.

Çekilen bazı resimleri gördüğümde içim aydınlandı. Her ne kadar bazılarının saçları kırlaşmış, beden ölçüleri bir boy artmışsa da, ciddi görünümlerinin altında muzip, gülen bakışlar vardı.

Ne mutlu onca yıl devam eden dostluğa ve bu süreçte onlara uyum sağlayarak birlikteliklerini sürdürten eşleri olmasına…

Kutlamanın çok anlamlı bir yanı daha vardı. Ev sahipleri davet öncesinde arkadaşlarına hediye yapmamalarını, onun yerine isteyenlerin belirlemiş oldukları eğitim içerikli bir kuruma bağışta bulunmalarını rica ettiler.

Bu denli bilinçli bir seçim yaptıkları, vermenin almak kadar değerli olduğu farkındalığını yaşadıkları ve yaşattıkları için gönülden kutlarım.

Nice sağlıklı yıllar dilerim. Temennim ise hep veren elden olmanız.

Sağlıkla kalın…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün