Çöpe giden bir dünya

Hayati MOLİNAS Köşe Yazısı
23 Nisan 2025 Çarşamba

Dünya aslında büyük bir çöp savaşıyla karşı karşıya.

Atıklar genellikle belediyeler tarafından toplanır ve sınıflandırılmak üzere geri kazanım tesislerine gönderilir. Bu sürecin ardından limanlara taşınan atıklar, çoğunlukla gelişmekte olan düşük gelirli ülkelere doğru yola çıkar. Böylece zengin ülkeler kendi arka bahçelerindeki çöplerden kurtulurken, yoksul ülkeler bu atıkları işleyip bertaraf ederek para kazanmayı umut eder.

Bu küresel sistemin ortaya çıkışı, modern tüketim anlayışının şekillendiği 20. yüzyılın ortalarına kadar uzanıyor. 1940’larda plastik, fuarlarda halka “gözden kaybolan mucize madde” olarak tanıtılıyordu. Ucuzdu, kullanışlıydı, ama gerçekte kalıcıydı. Bugün biliyoruz ki, 1950'den bu yana üretilen 9 milyar ton plastiğin neredeyse tamamı hâlâ bir yerlerde duruyor. Doğada çözünmüyor; yavaş yavaş ama derinden bir çevresel yıkıma neden oluyor.

1970'lerden itibaren atık sorunu, daha karmaşık ve görünmeyen boyutlar kazanmaya başladı. O yıllarda ABD çevre standartlarını yükseltti. Bu gelişme, tehlikeli atıkların ülke içinde yok edilmesini hem daha riskli hem de çok daha maliyetli hale getirdi. Bunun sonucunda, atıklar daha ucuz bertaraf imkânları sunan Karayipler, Latin Amerika ve Afrika’ya gönderilmeye başlandı.

Bu dönemin en çarpıcı olayı 1986 yılında yaşandı. Philadelphia’daki belediye çöplerinin yakılmasından elde edilen 14 bin ton tehlikeli kül, Khian Sea adlı bir kargo gemisine yüklendi. Gemi iki yıl boyunca liman liman dolaştı. Bahamalar, Panama, Dominik Cumhuriyeti… Hepsi külü kabul etmeyi reddetti. Sonunda, 1988’de yaklaşık 4 bin ton kül, yasa dışı olarak Haiti’ye boşaltıldı. Gemi yolculuğuna devam ederken, mürettebatın daha sonra yaptığı itiraflara göre, geriye kalan 10 bin ton kül gece karanlığında Hint Okyanusu açıklarına boşaltıldı.

Bu tür olaylar, sistemin ne kadar denetimsiz olduğunu açıkça gösterdi. Bu dönemde sahneye çıkan yeni aktörler, durumu kendi lehlerine çevirdi. Gelişmekte olan ülkeleri ikna edebilmek için bu ticareti “geri dönüşüm fırsatı” olarak sunmaya başladılar. Böylece etik bir kılıf altında, sorumluluktan kaçan bir sistemin devamını sağladılar.

Gelişmekte olan ülkeler arasında zamanla en belirgin rolü üstlenen ise Çin oldu. 1990’ların başında Çin, dünya plastik atıklarının yarısını ithal etmeye başladı.
ABD’nin yüzde 70’i, AB’nin ise yüzde 95’i Çin’e gidiyordu. Ama bu atıkların çoğu kirli, ayrıştırılmamış ve kalitesizdi. Binlerce mil öteden gelen bu çöpler, Çin’in kırsal köylerine dağıtılıyor; ancak en az yarısı geri dönüştürülemeyerek doğrudan çöplüklere gidiyordu.

2018’de, Trump dönemiyle gerilen ilişkilerin de etkisiyle Çin “Artık yeter” dedi ve Batı’dan gelen plastik atıkların çoğunu almayı bıraktı. Bu karar, zaten kırılgan olan küresel atık düzenini altüst etti. Batı çareyi yeni çöplükler aramakta buldu. Vietnam, Tayland, Endonezya, Malezya ve Sri Lanka öne çıktı.

Plastiğin gerçekten geri dönüştürülebileceği inancı, büyük ölçüde bir yanılsama. OECD’ye göre, dünyadaki plastik atıkların sadece yüzde 9’u başarıyla geri dönüştürülüyor. Geri kalanı ya çöplüklere gömülüyor, yakılıyor ya da kontrolsüz alanlara bırakılıyor — yani doğaya karışıyor ve çevreyi kirletmeye devam ediyor.

Üstelik bu tablo yalnızca plastiklerle sınırlı değil; küresel atık ticareti, başka tehlikeli atık türlerini de içeriyor. Tehlikeli kimyasal atıklar Afrika, Karayipler ve Asya’ya doğru yol alırken, hastalık riski taşıyan tıbbi atıklar Güney Asya ve Afrika’ya gidiyor. Kullanılmış giysiler Afrika ve Güney Amerika’ya, nükleer atıklar ise depolansın diye çoğunlukla Rusya’ya gönderiliyor. Elektronik atıkların adresi ise genelde Gana, Hindistan ve Nijerya.

Bugün gelinen noktada, gelişmiş ülkeler tarihsel güç dengeleri ve emperyal mirasların etkisiyle özellikle Güneydoğu Asya ve Afrika’daki ülkeleri  “geri dönüşüm” adı altında adeta birer çöplüğe dönüştürüyor. Ancak bu coğrafyadaki ülkeler, Çin’in 2018’de yaptığı gibi çöp ithalatına kısıtlama ya da yasak getirdiğinde, gelişmiş ekonomiler erteledikleri çevresel krizle doğrudan yüzleşmek zorunda kalacak.

Sonuç olarak, giderek derinleşen bir çöp krizinin içindeyiz. 2023’te 2,1 milyar ton olan belediye atık miktarının, 2050’de 3,8 milyar tona çıkması bekleniyor. Bu kadar devasa bir yükü sürekli başka ülkelere iterek yönetmek artık ne ahlaki ne de sürdürülebilir. Kalıcı ve adil çözümler üretmekten başka bir seçenek kalmadı.

Bir Kızılderili atasözü der ki: Dünyayı atalarımızdan miras değil, çocuklarımızdan ödünç alıyoruz.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün